Moved Permanently

    Bendeniz, çocukluğumda kendisini görmüştüm.  İstanbul Eminönü semtinden geçiyordu. Halk, arabasının önünü kesiyor, o da arabadan inip elini öpen bir-iki kişiye, çeyrek altın veriyordu.

       Peki, kim bu Haile Selassie? Bir Afrika ülkesi olan ve adına sonradan Etiopya denilen fakir, ama çok fakir bir ülkenin Kralı ya da İmparatoru.

    1930 dan 1975 yılına, yani ölümüne kadar ülkenin başında kaldı.  Halkın malını da, parasını da saçtı savurdu.

    Asıl şöhreti ve başarısı, 1936 yılında İtalyanların ülkeye karşı açtığı savaş ve kullandığı kimyasal gazlarla ilgili olarak yaptığı mücadeleyi kazanmış olmasıydı.

    Başarıyı ve şöhreti kazandı, ama halkını kaybetti. Çünkü, o çok savurgan bir adamdı.

     Bu başarıdan sonra, kendini yeniden dirilen “Mesih” yerine koydurdu. Onunla da yetinmeyip, yine kendine “Bedenleştirilmiş Tanrı” dedirtti.

     Hristiyan, Ortodoks’tu. Bu haliyle, fakir Müslümanları bile kandırıyordu. Dini, siyasi amaçları ve öteki çıkarları için çok iyi kullanıyordu.

    Tıpkı, AKP’li bir Milletvekilinin; “Bizim liderimiz, Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor.” Demesi gibi, o da kendisine “Mesih” diyenleri ödüllendiriyordu.

                                            ÇOK SAVURGANDI !

     Halk, fakirlikten kırılıp kıvranırken, onun Sarayı muhteşemdi. Tıpkı, Tayyip Bey’in yaptırdığı muhteşem Sarayı gibi.

     Sarayında çalışanlar da, para içinde yüzüyor ve çok rahat yaşıyorlardı. Tıpkı, Tayyip Beyin Sarayında çalışanlar ve yaşayanlar gibi.

      Sarayında, yüksek maaşlı  çok sayıda Danışmanı vardı. Tıpkı, Tayyip Bey’in Sarayında olduğu gibi.

     Haile Selassie, sık sık yurt dışı geziler yapardı. Tıpkı, Tayyip Bey gibi. Gittiği her yerde, halk onu coşku ile karşılasın diye, halka haber saldırır ve karşılayanlara ve elini öpenlere altın dağıtırdı.

     Türkiye’ye yaptığı ziyarette, İstanbul Eminönü’den geçerken onu gördüm. Halk, arabasının önünü kesince durdu ve elini öpen birkaç kişiye altın verdi. Ben, kendisine erişemedim.

     Tayyip Bey de, kimi kalabalıkların içine girip, çocuklara para dağıttığı gibi, hastanede doğum yapan kadınlara da altın verebiliyor.

      Kendi cebinde mi? Hayır, tıpkı Haile Selassie gibi devletin, dolayısıyla milletin parasından.

       Zaten, öyle dağıttığı paraları toplarsanız, maaşı buna yetmez ki

           HAİLE SELASSİE’NİN BAŞKA BİR ÖZELLİĞİ

     Bu Kral ya da İmparatorun “Lulu” adında küçük bir köpeği vardı. Selassie, gittiği her yere onu götürür, resmi tören ve toplantılara da “Lulu” ile beraber katılırdı.

     Bu köpek, tören ve toplantılarda, kimi katılanların pantolonlarına ve ayakkabılarına işerdi, ancak hiç kimse sesini çıkaramazdı.

     Tayyip Bey’in, böyle bir merakı yok. Ancak, o da gittiği her yere eşini, damadını ve aile efradını götürüyor, Hiç kimse Selassie’ye hesap soramadığı gibi, Tayyip Bey’e de soramıyor.

     Çünkü, soranın önüne mermi bırakıyorlar.