Bizim gibi altmış yaşını geçenlerin üniversite dönemleri 1968-73 yılları arasına rastlar ve o günlerin gençliği hem siyasal/toplumsal konularda hem de ders konularında bugün anlatılmayacak kadar duyarlı ve eylemliydi. Çünkü yaşamın içindeydiler ve sorumluluklarının bilincindeydiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün kim olduğunu ve yeni Cumhuriyetin hangi koşullarda kurulduğunu kavramışlardı. Ayrıca o dönemden çok uzak sayılmazlardı. En yakın olarak anne ve babaları o günlerin öyle ya da böyle tanığıydılar ve sosyal derslerin Kemalist anlatımları hâlâ geçerliydi. Ve 27 Mayıs 1960 eyleminin açtığı özgürlük ortamı, on yılı aşan bir açlığın üstüne gelmişti. Bu açlıkla tüm özgürlüklere akın başlamıştı. Tarihsel bir süreç içinde yapılacak değerlendirmelerde, halkın önderliğinde yaşama geçmeyen ve birileri tarafından verilen özgürlükler yararlı mı oldu yoksa ani bir yüklenmenin zararları mı oldu gün yüzüne çıkacaktır. Ne var ki, yurtsever ve bağımsızlıktan yana olan duyarlı gençlik salt sorumluluklarını yerine getirmek için durması gereken yerde durmuştu. Anti-Emperyalist ve bağımsızlıkçı gençlik tarafını belirlemiş ve eylemleriyle de bu belirlediği tarafın somutluğunu dostta ve düşmana aktarıyordu. Bilinç sıçraması yaşayan o günün gençlik liderlerinden Doğu Perinçek, yine bir gençlik liderini, ‘Arkadaşım Deniz Gezmiş’ diye anlatırken, yer yer anılarını aktarsa da, esas olarak dönemin analizini yapmaktadır. Bu analiz gereklidir günümüzü daha iyi anlamamız için. Çünkü o dönemin gençlik liderleri düşünceleriyle değil, sistemin kullanmak istediği ‘kahramanlıkla’ aktarılmaktadır günümüz gençlerine. Oysa 68 Hareketi, ‘Tam Bağımsız Türkiye’ etrafında kenetlenmiş çok önemli bir güçtü o dönemde. Ki eylemler hep bu eksende gerçekleşmiş ve gittikçe yükselmişti. Öyle ki, kendi tanıklığımdır o yıllardan, esnaf yabancı mallarını satmıyor, insanlar sorgusuz sualsiz, yaptığınız eylemlere katılıyor ve mitingler o günlere göre çok yüksek katılım sayılabilecek yüz binlerle gerçekleştiriliyordu. Halk için gelişen ve umut olan gençliğin ve düşüncesinin alt edilmesi gerekiyordu emperyalizm ve işbirlikçilerince. Ki ‘sosyal bilincin, ekonomik gelişmeyi aştığı’ vurgulanır olmuştu. Kapitalizmin yenilgisi ufuktaydı ve bu gençlik eylemlerinin işçiyle, köylüyle kaynaşmaması gerekirdi. İşte gençleri birbirine kırdırma eylemi devreye sokuldu ve gençler silaha yönlendirildi. Kurulan kamplarla yetiştirilen ve neden yetiştirildiklerini çok genç anlayan ve hatta hâlâ anlamayan bir başka gençlik, ülkesinin mutluluğunu, bağımsızlığını isteyenlere saldırtıldılar/saldırdılar. Nefsi müdafaa eylemi, içlerine yerleştirilen ajanlarla çatışmalara dönüştürüldü ve ‘insanı sevmek, vatanının emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmasını istemekten’ başka istemleri olmayan gençler, tutuklandılar, işkencelere uğradılar ve katledildiler. Bu eylem, Türkiye Havuzu’nun kurutulması eylemiydi ve büyük bir projenin parçasıydı. Kitapta, o dönemin önemli olayları, üç ay bile sürmeyen mahkemeler, idam kararları ve o karara karşı çıkanlar ve taraftar olanlar da anlatılmakta, objektif olarak saflaşma belirtilmektedir. Sistemin bir saldırısı olan bu eylemler çok söylenen ‘üçe karşı üç’ kılıfına sığmayacak kadar derin ve anlamlıdır. Çünkü 60 ihtilalinin idam ettiği üç kişiyle, 12 Mart’ın idam ettiği üç kişi aynı sistem içindeydiler ama tam zıt istemleri vardı. Öncekiler genç cumhuriyetin temeline dinamit yerleştirirken, sonrakiler cumhuriyetin sağlıklı gelişmesini istiyorlardı. Arkaya çok iyi bakmak gerekiyor. Her şeyi salt kendi çıkarına kullanmak isteyenlerle, toplum çıkarına kullanmak isteyenlerin eşit işaretinin öbür tarafına denk getirilmesi çok büyük bir yanlışlıktır. Dediğim gibi ‘üçe üç’ salt bir kılıftan öte bir şey değildir. Üzerinden tam kırk yıl geçen o günlerin sağlıklı değerlendirilmesi, tüm kırılma noktalarının tespit edilerek ders çıkarılması adına, o dönemde bir önder olarak yaşamış ve eylemlerde bulunmuş birisinin, günümüzde de İşçi Partisi’nin lideri olan Doğu Perinçek’in bu anlatısı önemli bir kaynakçadır öğrenmek isteyenlere. Ki ‘bir partimiz olsaydı’ diyen ve küçük kardeşinin ‘bilim adamı’ olmasını vurgulayan Deniz Gezmiş ile bugün bize aktarılmak istenen parkalı Deniz Gezmiş’in aynı insan olmadığı bu kitaptan öğrendiğimiz önemli bilgilerdir.
*Doğu Perinçek, Arkadaşım Deniz Gezmiş, 4. Basım, Kaynak Yayınları, Nisan 2012, İstanbul.
Saray, 23 Nisan 2012.
|