Özellikle, biz Türk toplumu olarak yerlere tükürmeyi çok severiz. Yerlere tükürme alışkanlığımız filmlerde dahi konu olmuştur. Hatırlarsınız, İlyas Salman ve Şener Şen'in "Banker Bilo'nun filminde" dahi işlenmiş ve yerlere tükürme sahnesi toplumda bir alışkanlık haline gelmiştir. İki arkadaş yolda yürürken biri yere tükürdüğünde diğeri de ona bakarak, o da yere tükürmeye başlıyor. İşte o zaman toplumda bir alışkanlık oluşuyor. Meşhur bir ata sözümüz var. "Alışmış kudurmuştan beterdir" bizde de bu alışkanlık olmuş. Böylelikle yerlere daha çok tükürmeye çalışıyoruz.
Toplum olarak birilerine kızar yüzüne tükürürüz, ağzına tükürürüz. Beğenmediğimiz bir durumla karşılaşınca ‘Ben bu işin içine tüküreyim’ diyerek celalleniriz. İçinden çıkamadığımız durumlarda da, ‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ diye hayıflanırız. Arsız, yüzsüz insanlar için ise, ‘Yüzüne tükürsen, yağmur yağıyor diye şükreder’ deyimini kullanırız. Benliğini küçülterek verdiği kararlardan dönenler için ise, ‘Tükürdüğünü yaladı’ deriz. Tükürükle ilgili daha pek çok atasözü ve deyim sıralamak mümkün.
Ama bu kelime ile ilgili en kötü alışkanlığımız yerlere tükürmek olmalı.
Özellikle kış aylarda yerlere tükürme alışkanlığımız oldukça çok fazla. Sokaklarda, caddelerde yürümek neredeyse imkansız hale gelmiş. Yürürken gözlerin açık mı olmalı yoksa kapalı mı? Bir türlü kestiremiyor insan. Çünkü ağızlarını bir türlü kapatmayanlar adım başı tükürüyor ve siz böyle iğrenç bir manzara karşısında gözlerinizi kapasanız bu pisliklere basmak zorunda kalıyorsunuz; açsanız içiniz dışınıza çıkacak kadar mideniz bulanıyor. Tehlike sadece bunlardan mı ibaret?! Yerlere pervasızca saçılan bu tahammül dışı tükürükler içinde bulunan milyonlarca mikrop toplum sağlığını da ciddi şekilde tehdit etmektedir. Kılık kıyafeti yerinde, modern görünümlü güya kültürlü sanılan insanların bile bu zevksiz ve iğrenç davranışı ısrarla sürdürdüklerini görünce medeniyetin sadece cilalı dış görünüşten ibaret olmadığına bir kez daha kanaat getiriyorsunuz.
Gerçek medeniyet önce temizlik demektir. Medeni bir toplumda tükürme alışkanlığı olamaz, olmamalıdır. Ne yere ne de bir başka yere… Ama insan, yerlere tükürerek çevreyi kirletenlere, tahammül edemeyerek hoş olmasa da ‘Ağzına tüküreyim’ demekten de kendini alamıyor, maalesef. Tükürmenin bir başka şekli var ki o da ağızdan balgam kadar iğrenç kötü sözler savurmaktır çevresindekilere. Bunlar için de atalarımız, ‘Rüzgara karşı tüküren sonuçta kendi yüzüne tükürür’ şeklinde yorumlar hükmetmiştir. Ne güzel, ne anlamlı sözler bunlar. Bu özlü sözle de atalar, kişilerin başkaları hakkında hüküm verirken, kendi hallerine kendi zavalılıklarına da bakmalarını öğütlemektedir. Ağzını açıp, salya sümük saldıranlara ve çevreyi kirletenlere küçük bir fıkra armağan ederek yazımı sonlandırmak istiyorum.
İRAN'LI ÜNLÜ BİR DÜŞÜNÜRÜN HİKAYESİ “İran’ın ünlü İslam düşünürlerinden Molla Cami’nin ağzını açtıktan sonra bir türlü kapatmasını bilmeyen geveze bir tanıdığı vardır. Adam Hazret’i sürekli olarak sözle taciz etmektedir. İşte bu herifi naşerif bir gün Molla Cami’nin yanına gelir ve … ‘Üstadım iyi ki seni gördüm. Dün gece bir rüya gördüm. Rüyayı yorumlamanı rica ediyorum’ der. Molla, ‘Anlat bakalım’ diye cevap verir. ‘Efendim rüyamda Hızır Aleyhüsellam’ı gördüm. Mübarek dikkatli, dikkatli yüzüme baktı. Sonra birden ağzıma tükürdü. Acaba bunun anlamı ne ola ki ?’ der. Molla Cami hemen cevap veriri; ‘Rüyanızın ne manaya geldiğini doğrusu bilmiyorum. Ama öyle zannediyorum ki bu işte bir yanlışlık var. Hızır Aleyhüsellam her halde yüzüne tükürmek istemiş, fakat ağzın açık olduğu için tükürük oraya kaçmış olmalı’ der. |