|
||
Ne Mutlu Türküm Diyene! | ||
Köşe Yazıları Haberi | ||
“Türk” sözcüğünden ürkenlere, korkanlara ve kaçanlara, Soy’unu, bölücülerle pazarlık masasına yatıranlara, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlara, Atatürk’e ve o’nun kurduğu Cumhuriyet’e kafa tutup, o’nun kurtardığı bu ülkenin nimetlerini yalayıp yutanlara inat, aşk ile ve şevk ile; “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” İlkokula başladığımız ilk gün bize, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım...” diye başlayan ve adeta yemin içeren bu sözleri öğrettiler. Kimi bayrak törenlerinde toplu olarak söylediğimiz bu dizeleri, Öğretmen sınıfa girdiğinde ayağa kalkıp, bu defa Sınıf Mümessili’nin komutuyla ve bir kahraman edasıyla tekrarlardık. Yerimize oturduğumuz zaman da, çarpan minicik kalbimizde “Türk” olmanın ve “Türk’üm” diye haykırmanın gururunu yaşardık. Bu söylemin etkisi ve heyecanı, bu ilk ders bitinceye kadar üstümüzden gitmezdi. Soyumuzun “asalet” içerdiğini simgeleyip, gururla ve onurla sarf ettiğimiz bu sözcüğün bir gün ayaklar altına alınacağını değil düşünmek, aklımızın ucundan bile geçirmezdik. Geçirmezdik, ama aklımıza bile gelmeyen, başımıza geliverdi. FİTİLİ, NECMETTİN ERBAKAN ATEŞLEDİ Mevcut iktidarın manevi lideri Necmettin Erbakan, bir Diyarbakır gezisine çıkmıştı. Bölücübaşı örgütünü kurmuş, bilhassa doğu illerinde terör estirmeye başlamıştı. “Mesele” gibi telaffuz edilmese de, Kürt vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal sıkıntı içinde olduğu, devlet erkinin onlara haklarını vermediği, insanca yaşama imkanlarının sağlanmadığı ve böylece ihmal edildikleri iddia ediliyordu. Bölünmek ve ayrı bir devlet kurmak gibi herhangi bir söylem, henüz ortalarda yoktu. Erbakan bu gezisinde, huzursuz olan bu kitlenin -tamamen siyasi maksatla-milliyetçilik duygularını kaşıdı ve Türk vatandaşlarını kastederek; “Siz, ‘Türk’üm, doğruyum...’ derseniz, birileri çıkıp ben de; ‘Kürdüm ve daha doğruyum...’ diyebilir.” dedi ve fitili ateşledi. İşte, “kıvılcım” halindeki o ateş, şimdi büyüdü ve hiçbir itfaiyenin kontrol edemeyeceği bir yangın halini aldı. Necmettin Erbakan öldü, gitti. Ancak siyasi mirasçıları, iktidarlarının ömrünü uzatmak ve yeni statüler kapmak için yangını söndürmek yerine, şimdi daha çok körüklüyorlar. ÖRGÜT, ARTIK BÖLÜNMEK İSTİYOR Başlangıçtan itibaren bölünmek niyetinde olan, ancak bunu belli etmeyen örgüt, artık bölünme niyetini gizlemiyor, açıkça da söylüyor. Bölücübaşı’nın yakalanması, getirilmesi ve mahkumiyeti bu belayı defetme noktasına getirmişken, sırf darbe korkusundan sırtını Amerika ve Avrupa’ya dayayan siyasi iktidar, Türkiye’yi işte böyle “dönüşü olmayan tehlikeli” bir yola soktu. Başbakan’ın, “statü kapmak” diye nitelenen Başkanlık arzusu da depreşince ülkemiz artık, bölünmeye “ramak” durumdadır. Türkiye Cezaevlerinde 130 bin tutuklu ve hükümlü sıkıntı içinde cezasını çekerken, Bölücübaşı özel mekanında “Peri Padişahı” gibi yaşatılıyor. Bilgi alıyor, emir veriyor ve hükümetimiz onun çizdiği yol haritasına göre, onun isteği yönünde ilerleyip, gidiyor. Ona, “kul-köle” gibi davranıyor. Şimdi, bütün istekleri ve dertleri “Türk”lüğü ortadan kaldırmakta. Muhalefetin de katılımıyla yapılmaya çalışılan yeni Anayasa için, tezgah bu yönde çalıştırılıyor. Muhalefete, iyi uykular. “İlk üç maddesini değiştiremezsiniz, çünkü mevcut Anayasa öyle emrediyor.” diyenlere cevap hazır. “Biz, Anayasayı değiştirmiyoruz ki. Yeni bir Anayasa yapıyoruz.” deniyor. Muhalefet partilerine, tekrar iyi uykular. Sizin anlayacağınız, gurur duyduğumuz Türk’lüğümüz de, laik Cumhuriyet’imiz de, Türk ve Atatürk Milliyetçiliği de, artık tarih oluyor. Eğer, bu millet izin verirse tabii... Ama, Başbakan kararlı ve ısrarlı. İktidarın ortağı gibi hareket eden Anayasa Mahkemesi Başkanı, Cumhuriyet’imiz için, “90 yıllık travma” derken, Başbakan biraz daha ileri gidiyor ve; “Türklüğü ve Türk Milliyetçiliği”ni Anayasa’dan çıkarın.” demeye getirip, “Her türlü milliyetçiliği, ayaklarımızın altına aldık.” diyerek, niyetini ve meramını kolayca anlatabiliyor. SAMSUN’DAKİ OLAYI DUYDUNUZ MU? Başbakan bu sözü söyledikten sonra, Samsun’da bakın neler oluyor? Bölücülerin partisi BDP’liler, “açılım” turu için Karadeniz gezisine çıkınca, halkın tepkisi üzerine Sinop’ta, Öğretmenevine saklanarak canlarını kurtarıyorlar. Oradan Samsun’a geçtiklerinde, daha büyük olaylar meydana geliyor ve Mesut Taner Genç adındaki Samsun Vali Yardımcısı Başbakanın o sözüne karşılık, “Bu olaylar, ‘milliyetçiliği ayaklar altına aldık’ diyenlerin, ayaklar altına alındığının ispatıdır. Bugün, Karadeniz’de milli ruh, baş tacıydı. Milliyetçiliği göklere çıkardık. ‘Milliyetçiliği ayaklar altına aldık’ diyenlere koca bir cevap verdik. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldık diyenler, ısıtılan kurbağa misali gelecek paket programlarında ‘Türk Bayrağı’nı da ayaklarımın altına aldım’ dediklerinde ve bu sözlerini yerine getirdiklerinde, herhalde kimsenin sesi çıkmaz. Allah, Türk milletini ayaklar altına aldım diyeceklerden korusun.” deyince, başına gelmedik kalmıyor. Vali Yardımcısı için derhal iki Müfettiş gönderiliyor. Müfettişler, hemen raporlarını hazırlıyor. Ve, Vali Yardımcısına, Türk’lüğü ayaklarının altına alan Başbakana hakaretten dava açılmasını, hakkında disiplin kovuşturması yapılmasını ve de Samsun’dan uzaklaştırılmasını teklif ediyorlar. PKK’nın terörü devleti vurunca, devletin terörü de böylece vatanını, milletini ve bayrağını seven bu memuru vuruyor. Değerli okuyucularım, siyasi iktidar dahil benim hiç kimseye karşı, hiçbir husumetin yok. Benim derdim ve korkum, ülkemin bölünme tehlikesidir. Ne var ki, iktidar dönüşü olmayan tehlikeli bir yolu seçmiştir. Atatürk, bu vatanı ve Cumhuriyeti ne Ordu’ya, ne de başkalarına emanet etti. Sadece ve sadece Türk Gençliği’ne emanet etti. Ve, özetle dedi ki; “Birinci vazifen Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini sonsuza kadar korumaktır. Bunu yapmak zorunda kaldığında, içinde bulunduğun imkan ve şartları düşünmeden bunu yapacaksın. Vatanına ve Cumhuriyete saldıranlar, ne kadar güçlü olursa olsunlar, aldırmayacaksın. Daha da kötüsü, yurdun içinde iş başında olanlar, SAPKINLIK VE HIYANET İÇİNDE olabilirler. Kişisel çıkarlarını, bu saldırganların çıkarlarıyla bir tutabilirler. İşte, bu şartlarda bile, vatanın bölünmezliğini, bağımsızlığını ve Cumhuriyeti koruyacaksın. Aradığın kudret, damarlarındaki (o Türk) kanında vardır.” Türk Gençliği, inşallah bunun bilincindedir. “Türk” sözcüğünden ürkenlere, korkanlara ve kaçanlara, Soy’unu, bölücülerle pazarlık masasına yatıranlara, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlara, Atatürk’e ve o’nun kurduğu Cumhuriyet’e kafa tutup, o’nun kurtardığı bu ülkenin nimetlerini yalayıp yutanlara inat, aşk ile ve şevk ile bir daha; “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.