Değerli okuyucularım, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, artık suyu tükenen derede çırpınan balıklara benziyor. Biliyorsunuz, susuz kalan balıklar, ağızlarını açar ve bir müddet sonra hayatlarını kaybederler.

       Bu iktidar da, artık balıklar gibi nefes almakta zorlanıyor. Onların durumu aslında susuzluktan değil, hızlı ve çok yiyenlerin yediklerinin soluk borularına kaçıp, orayı tıkaması ile izah ediliyor.

       Biz, onların artık yiyip içtiklerine pek bakmıyoruz, ülkenin ekonomik ve sosyal hayatı ile adaletine büyük zarar veriyorlar. Toplumsal huzuru, her geçen gün bozuyorlar. Halkımız, durmadan birbirlerine; “Ne olacak bu memleketin hali? Bu kanunsuzluk, nereye kadar? “ diye soruyor.

        17 Aralık Büyük Yolsuzluk Operasyonu’ndan sonra, ülkemizde hak-hukuk-adalet diye bir şey kalmadı.

        Bu yazının kaleme alındığı gün itibariyle toplam 4 bin civarında Polis Memuru ile amirinin yerleri değiştirilmiş. Nedeni belli. Hem Cemaat’çi, hem de partinin mensup ve yandaşlara yolsuzluk operasyonu yaptıkları için.

       Son olarak da, Bakan çocuklarına operasyon yapan Polisler dağıtılmış.

       Rüşvet’te suçüstü olan Bakanların Meclis’e gelen fezlekeleri, seçim sonuna bırakılmış. Onları kurtarmak için, bakalım daha ne “katakulli”ler dönecek? Oysa, halkımız onların bir an evvel yargının karşısına çıkarılıp, tutuklu olarak hesap vermelerini bekliyor.

                   BACANAK OPERASYONU’NA,  SAVCI’NIN DİRENCİ

       Biliyorsunuz, AKP’nin İzmir Belediye Başkan adayı, eski Ulaştırma Bakanı. Bakanın Bacanağı, bu Bakanlığa bağlı Demiryolları’nda bir yolsuzluk olayına karıştı ve kese kağıdı ile rüşvet alırken görüntülendi.

       Savcılık, operasyon yaptı. Suç ortakları tutuklanırken, Bacanak serbest bırakıldı. Ancak, dosyası kapanmadı.

       Şimdi, şu adaletin katline bakın. Adalet Bakanlığı Müsteşarı İzmir C.Başsavcısı’na telefon ediyor ve; “O dosyayı kapatın. Yoksa, sizin için iyi olmaz.” diyor. Yani, Başsavcı’yı tehdit ediyor.

       Başsavcı da cevaben; “Yaptığımız her şey yasal, dosyayı kapatamayız.” deyip zabıt tutunca, Başsavcı görevinden alınıyor ve sürgün ediliyor.

      Peşinden, 96 Hakim ve Savcı’nın daha yeri değiştiriliyor.

      Başbakan’ın oğlunu da kapsayan, ancak yapılamayan operasyon içinse, mahkemeden yayın yasağı çıkartılıyor.

      Türkiye’de, halen 13 bin civarında Hakim ve Savcı var. Şu sırada, görevinde tedirgin olmayan tek bir Hakim ve Savcı’yı göstermek mümkün değil. Bu insanların, hangi bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine ya da yasal güvenceye dayanarak görev yapabildiğini söyleyebilir misiniz?

                         ADALET’E  GÜVENEN  KALMADI !

      Son zamanlarda adaletin içine düştüğü durumu gören halkımız, yargıdan şiddetle ürküyor ve kaçıyor.

      Öyle ki, “Haksızlığa uğrasam bile, mahkemeye gitmem. Çünkü, adalete güvenmiyorum.” diyenlerin sayısı giderek artıyor.

      Bu sütunlarda defalarca kendimi örnek verdim. Bir zamanlar, bir gazetenin baskısından korkan hakim, “Sizin hakkınızda, baskı altında kalarak karar verdik.” diyerek, yüzümüze karşı açıkça itirafta bulunmuştu.

      Ancak, benim durumum çok sık rastlanan bir durum değildi. Oysa şimdi, hiç kimse mahkemede adil yargılandığını ve adaletin tecelli ettiğini söyleyemiyor.

       Bu durum, nereye kadar gidecek ve daha ne kadar sürecek? İşte, insanı ürküten bu.

                               BAŞBAKAN,  ZOR  DURUMDA !

      Başbakan’ın iki gün önce Brüksel’e yaptığı ziyarette, çok zor durumda kaldığını cümle alem gördü.

      Dünya, ülkemizde adaletin içine düşürüldüğü bu kötü durumu hayretle ve kaygı ile izliyor. Avrupa liderleri, Başbakan’a inanmadıklarını ve artık güvenmediklerini belli etmekten hiç de çekinmiyorlar. Onlar da, “Bu işin sonu, nereye gidiyor?” diye soruyorlar.

      Partisinin yandaş ve yalakaları, liderlerini uygun bir dille uyarmak yerine, ona gaz vermeye ve yanlış yaptırmaya devam ediyorlar.

      İmam Hatip Okulu mezunu bir Milletvekili’nin, “Bizim liderimiz Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor.” diyerek, Başbakan’ı Allah’ın yerine koymasından sonra,  bu “yalaka”lar, onun için bakın daha neler söylüyorlar?

*Başbakan’a dokunmak, ibadettir. * Erdoğan, bizim için Peygamber gibidir. * Tayyip’i üzmek, Allah’ı üzmektir. * Başbakan’ım, sen Atatürk gibisin. Hatta, Atatürk’ten bile büyüksün. * Başbakan’ın (bilmem neresinin) kılı olayım. * Başbakan’a biatse biat, itaatse itaat, sadakatse sadakat. * Rize, İstanbul ve Siirt, mübarek şehirlerdir. Çünkü bu üç şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur. Ve, daha neler neler?

                                                BU GEMİ BATARSA,

                          BAŞBAKAN’IN YANINDA KİMSE KALMAZ !

     Değerli okuyucularım, bugün Başbakan’ı yıkayıp yağlayanlardan hiç biri, onun başına bir hal geldiğinde, yanında ve yakınında durmaz. İlk önce, onlar kaçarlar.

      Başbakan’ın en büyük hatası, bu yalakalara itibar edip, sözlerine kanması ve gelecek için onlara güvenmesidir.

      1992 senesiydi. 27 Mayıs 1960 darbesini yapan Orhan Erkanlı ve Orhan Kabibay’la bir Moskova seyahati yaptık.

      Bir sohbet sırasında, ikisine de sordum. “Adnan Menderes’i, bu kadar çok seven halka rağmen nasıl idam ettiniz?”

      “Bu soru, çok soruluyor.” diyen Orhan Erkanlı, cevabını hemen verdi. Ve, dedi ki; “Milli Birlik Komitesi olarak, idam kararını onadıktan sonra hemen ilan ettik ve bekledik. Halktan hiçbir tepki gelmedi. Halkı sınamak için, bir-iki gazeteyi de aleyhimize tahrik ettik. Fakat, halktan yine tepki gelmedi. Rahatladık ve idamı gerçekleştirdik.”

      Ben de, “Tepki olsaydı ne yapardınız?” diye sorunca, Erkanlı net konuştu; “Tabii ki  asmazdık.”

      İşte, halk olarak tavrımız bu. Halkı oy deposu gibi görenler, halkın biraz da bu tarafına bakmalılar.

      Değerli okuyucularım, Türk halkı olarak biz, “üzüm yemek” istiyoruz. “Bağcıyı dövmek” gibi bir düşüncemiz yok.

      Başbakanın, iyice bir silkinmesini, ona yanlış yaptıran yalakalardan kendini arındırmasını, yerle bir olan adaleti ayağa kaldırmasını, hatadan dönmenin fazilet olduğunu hatırlamasını, bütün pişmanlıklarını ters-yüz etmesini ve şu güzel ülkeye yazık etmemesini,  ondan ısrarla bekliyoruz.

                                                      ***

          Fatih Camii’miz, Artık Pırıl Pırıl !

      İlçemizde, Cezaevi karşısında bulunan Fatih Camii, uzun zamandan beri oldukça bakımsızdı ve onarım bekliyordu. Hem dış cephesinde, hem de içinde onarıma muhtaç kısımları vardı.

      Geçtiğimiz yaz ortasında başlatılan onarım işleminde, Cami tümüyle elden geçirilirken, iç kubbenin yazı ve süslemeleri de yenilendi.

       İlçe Müftülüğü’nün girişimi ve halkımızın katkısıyla ele alınan onarım işi, kısa sürede tamamlandı ve Cami pırıl pırıl oldu.

       Kimi eksikler halen tamamlanmaya çalışılırken, Cami tekrar ibadete açıldı.

       Katkıda bulunan ve emeği geçen herkese, buradan şükranlarımızı sunuyoruz.