Bir insanı gerçekten tanımak istiyorsanız, çıkarının olmadığı insanlara nasıl davrandığına bakınız. Tanımadıkları yeni tanıştıkları insanlara önce güleryüzlü ve son derece sıcakkanlı yaklaşırlar. İşi bittiğinde bir daha dönüp bakamazlar. Çıkarcı insan her dayimi hayatında en az bir kez olmak üzere karşısına çıkan; asıl niyetini asla belli etmeyen, derdi-gücü yalnızca işini yaptırmak olan, işini yaptırdıktan sonra bir daha arayıp sormayan, siz onun menfaatine hizmet ettiğiniz sürece sahte sevgi gösterileri yapan veya sizi umursuyormuş gibi görünen insancıklardır. Çıkarcı insan ilkokul yıllarından üniversite yıllarına ve iş hayatına kadar hep vardırlar. Çocukluk yıllarında o küçücük akıllarıyla sizi söğüşlemeye çalışırlar, keza bunun anlamı, bu davranış modelinin ergenlik çağında da, yetişkinlik çağında da öğrenilen bir tutum olduğu gerçeğidir. İnsanlar çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi severler. İnsanların çıkarları bazen ihtiyaçtan, bazen de aşırı bencilliklerinden doğar. Bana dokunmayan yılan binyıl yaşasın felsefesini, çoğumuz yaşantımızda benimsemişizdir. Bunun yanında da benim başıma gelmesinde geri kalan canlara ne olursa olsun düşüncesi de benliğimizde yer etmiştir. İşte bu düşüncelerden doğan davranışlarımızla hareket ederek yaşantımızı sürdürmeye çalışırız. Öyle bir an geldiğinde de yanına yaklaşmadığımız olayların, bizim başımıza geldiğini görünce o suskun olan bizler adeta bülbül gibi şakırız. Kim bilir nedense? Kişisel çıkarlarımız uğruna sessiz kaldığımız davranış ve sözlerde aslan kesiliriz. Niye böyle yaparız? Niye böyle davranırız? Kendimizi sorgulamayız. Suçlu bellidir. Tek suçlu vardır; o da bu olaylara sebep olan kişiler. Onlar kaka konumundalardır. Çıkarları doğrultusunda hareket eden insanlar hep sütten çıkmış ak kaşık olarak görürler kendilerini nedense?
Daha önce aman benden uzak olsun da cehenneme direk olsun dediğimiz kişiler ve olaylarla iç içe kaldığımız an, ağa takılan bir balığın kurtulma çabalarından daha fazla çaba gösteririz. Sırf yaşamak için. Başkalarına tanımadığımız yaşama hakkını isteriz. E hani senin başına böyle bir olay gelmeyecekti. Sen böyle bir olayla karşılaşmayacağına o kadar emindin ki, şimdi başına gelince ne oldu da o koltuk altların birden bire hindi gibi kabardı? Ağzın sonuna kadar açıldı da veryansın edersin. Can derdi değil mi? Senin canın o an candı da, başına kötü olaylar gelenlerin canı can değil miydi? Şimdi veryansın ediyor, basıyorsun karşındakine sonuna kadar kalayı. Eh insanoğlu bir dediğin bir dediğine, bir davranışın bir davranışına uymuyor. Hayattaki diğer sorunları ve anlaşmazlıkları sen yarattığın gibi. Ne yazık ki bunu da yine sen yapıyorsun. Sebebi aslında sensin. Başka hayatlar değil. İçgüdüsel dürtülerin bencillik ile çakıştığı noktada ve kişisel çıkarların mevzu olduğu zaman da hani derler ya babanı bile tanımayacak konuma geliyorsun. Ve bu olumsuzluğun sebebi yine sensin. Senin bencillik, bana ne ve vurdumduymazlık duyguların. İnsanoğlu sende bu duygular var olduğu sürece ve sen; bunları üzerinde taşımak istediğin müddetçe ne sırtındaki yüklerin, ne de yüreğindeki acıların hafifler. Unutma ki hayat sırtımızı güvenle ve rahatça dayayabileceğimiz tek yaşamdır. Ve senin hayatı yaşanır kılınmaz hale getirmeye hakkın olmadığı gibi; kendi suçunuda başkalarına yüklemeye hakkın yok! Onu bilesin.
|