TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Sedat Peker'in açıklamalarıyla çalkalanan gündemi değerlendirdi.
Gazeteci Şule Aydın videoların toplumdaki karşılığı ve etkisini sorarak programa başladı. Okuyan bu soruyu şöyle yanıtladı:
"Türkiye'ye dönerse eski işlerini sürdüremez, yaratılan imaj işlerine yaramaz. Kendisi de bir çaba gösteriyor, imaj yaratmaya çalışıyor. "Temiz değilim, kurtarıcı değilim" diyor ama Türkiye toplumu, muhalefet çevresi o kadar çaresiz bırakıldı ki çok kolay peşine takılıyor. Bir kişi daha sırada bekliyor aslında; Cem Uzan. O da örgütü olmadan siyasete girdi. İnsanlara tehditler yağdıran, şantaj yapan birisi korkunç oylar aldı. Türkiye'de böyle bir alışkanlık var. Toplum çaresiz bırakıldığında kahraman yaratma isteği doğuyor. Tabii Peker profesyonel bir görüntü veriyor, videolarının kurgusu da öyle. Aslında her videoda yeni olgu diyebileceğimiz 2 ya da 3 şey oluyor, 5 dakikada söylenecek bir şeyi uzatıyor. Göze çarpmayan bir olgu da var; İşin edebiyat kısmı en az somut bilgiler kadar önemli. Bu kahraman yaratılması meselesi üzücü ama. Ben Peker'in iddialarının doğru olduğunu düşünüyorum. Bu tür bir hesaplaşma içine giren bir insan yalan söyleme ihtiyacı duymaz. Çünkü söylediklerinden çok daha fazlası gerçek. Öte yandan "Organize suç örgütü" dünyanın en saçma lafı. Atilla Aşut işaret etmişti, organize olmayan örgüt zaten olmaz. Ne yaptığı ve ne iş yaptığı belli Peker'in. İnsanlar 'Cumhurbaşkanı ol oy verelim' derken de samimiler. Kolay kahraman yaratıp gözden çıkaran toplumlar örgütsüz toplumlardır. Ne yazık ki örgütsüz toplumlar da suç örgütlerine taparlar."
'Erdoğan'ı üzmeyecek geçiş formülleri konuşuluyor'
Şule Aydın Anadolu Ajansı muhabirinin sorusunu hatırlatarak "bu çıkışlardan AKP içerisindeki kavgayı mı okumak lazım?" sorusunu yöneltti. Dar anlamıyla AKP'yi değil, MHP'yi de içine alarak değerlendirmek gerektiğini söyleyen Okuyan şunları söyledi:
"Bizim eleştirip, 'parçası değiliz' dediğimiz muhalefetin stratejisi, iktidar bloğunu içerden çözmek, parça koparmak. Babacan, Davutoğlu eklendi, daha önce eklenenler var, demek ki biraz başarı var. Bunun birden fazla nedeni var. Muhalefet bu parçayı koparamazsak seçmen çoğunluğu elde edemeyiz diyor ama mesele bundan ibaret değil mesele. AKP iktidarının "başarı öyküsü" hem emperyalist merkezler hem de Türkiye'deki büyük sermaye sınıfının ciddi yığınağıyla gerçekleşti. Bu desteğin çok açık ki bir kısmı gitti ama bu çizgiden yine de sermaye sınıfı vazgeçmek istemiyor. Sermayeye AKP'nin en büyük iyiliği kuralsızlık. Bazen rahatsızlıklarını dile getirseler de büyük paralar kazandılar, sermaye hareketine izinler, doğa talanı gibi. Sürekli yasal düzenlemelerle sendikal haklar da askıya alındı. Bunun devamını istiyorlar. O zaman da şu akıllara geliyor: Erdoğan'ın gücünü biraz azaltacak şekilde AKP'yi tırpanlamak. Aynı zamanda AKP'de fazla yıpranmış ve cebini gereğinden fazla dolduran, öne çıkan aktörlerin etkisizleştirilip, devam etmek. Bu daha önce de denendi. Mesela "Yenikapı Ruhu" dendiği zaman 15 Temmuz'dan sonra, bu sermaye çevrelerinin bir projesiydi, CHP de atladı bunun üzerine hemen. Bizim muhalefet sermayenin istediği çözüme yöneliyor. CHP'nin, İYİP'in, Saadet Partisi'nin ve diğer muhalefetin, sermayenin ve yurt dışındaki emperyalist merkezlerin önereceği dışında çözümleri yok, onları ikna etmek zorundalar. Şimdi o yüzden de Türkiye'de "AKP'li bir çözüm" ya da "AKP'siz Erdoğan'lı çözüm" gibi AKP Türkiye'sini biraz sürdürücek bir çözüm arayışı var. Tüm bu olanlarla bunların ilgisi ne? Peker'in açıklamasında AKP'nin bazı isimleri korunuyor. Üç isim verebilirim; Akar, Fidan ve Kalın. Son dönemde AKP'de siyasi polemiklere girmeyen kendini yıpratmayan aktörler bunlar. Özellikle Kalın önemli bir stratejik akıl AKP içerisinde; gündelik şeylerden uzak duruyor. Mesela Erkan Uğur meselesini örneğin kendi açısından iyi yönetti. Belli ki AKP'de bazı unsurlar devre dışı kalacak; Soylu olur, Damat olur, Ağar olur bunu bilemem. Ama eninde sonunda kimilerinden vazgeçmek zorunda kalacaklar. Burada başka aktörler öne çıkacak.
Son dönemde muhalefet çevrelerinden de Erdoğan'ı üzmeyecek geçiş formülleri konuşuluyor. Bunların hepsi mümkün, çünkü muhalefet ve iktidarın uzlaştığı bir nokta var: Türkiye'de radikal halk hareketleri olmaksızın bir yumuşak geçiş. AKP'nin 'fabrika ayarları' dedikleri aşırılıkların budandığı bir çözüm arıyorlar. Bu olur olmaz ayrı ama ben Peker'in de buraya işaret ettiğini düşünüyorum. Muhalefetin belli birtakım projelerine de eklemlenme hali var. Peker'i muhalefet konuşturuyor demiyorum ama bir örtüşme hali var. Bu örtüşme olmasaydı Peker bu kadar konuşamazdı mümkün değil. AA muhabirinin sözleri filan da AKP'de, tabanında tartışılıyor artık. "Bu böyle gitmez" diyenlerin sayısı artıyor. Taşrada siyasi dengeleri genellikle o yerleşimlerin oto galericileri, beyaz eşya satıcıları gibi zengin büyük iş çevreleri belirler. Son dönemde AKP'den ayrılmalar başladığını duyuyoruz. Bu önemli bir göstergedir. Demek ki gündemde bir AKP içi çözülme var, bu hükümeti yıkmaya götürür mü bilemeyiz. Kartlar yeniden karılıyor. Peker de oraya oynuyor. Peker siyasi kimliği olan birisi. Seslendiği kitle 'ülkücü' camia. Burada Bahçeli'nin işini de çok zorlaştırıyor. O camianın kulağını açıp dinlediği kişi artık Peker ve 'siyasete girmeyeceğim' diyor. Bütün bu gelişmeler Akşener'e yarıyor açık bir şekilde. İdeolojiyi paraya çeviren aktörlerin peşinden giden MHP kan kaybeder."
'Türkiye'de solun onayını almayan hiçbir şey meşrulaşamaz'
"Tüm videolarda ülkücü tabanın haz etmediği sembol isimler ve solla ilgili söyledikleri oluyor. "İyi ve kötü solcular vardır" ya da "Devlet benim için dokunulmazdır ama devletin içinde kötüler vardır" gibi şeyler diyor. Şimdi sol niye araya girdi? Yıllardır bilinen bir kural var: Soldan onay almayan hiçbir şey meşrulaşamaz. Solun Türkiye'de sayısal ağırlığı yok belki ama ideolojik ve kültürel ağırlığı var. Ergenekon süreci başladığında AKP ve Fethullah Gülen koalisyonu ilk önce solun aklını esir almaya çalıştı ki meşruluk kazansın bu operasyonlar. Bütün uyarılarımıza rağmen bu tuzağa düşen bir sürü solcu oldu ve operasyon meşruluk kazandı. '12 Eylül Anayasasıyla hesaplaşma'da da aynı şey oldu. Peker'in söylediklerinin meşruiyeti için de solun bir kapı açması lazımdı, o kapı açıldı. Niye ısrarla Nâzım Hikmet'ten bahsediyor? Bu tabana başından beri Türkiye'deki olası muhalefet iktidar bloğunda yeni ittifaklara hazırlık yapıyor. Mesele sol mahallede Gül'ün, Davutoğlu'nun, Babacan'ın yenmesi yutulması değil ki. Türkiye solunun zaten freni patladı. Öbür tarafta solun bünyesinde alerji uyandırdığı bir kitle var. Sol, Nâzım Hikmet dendiği zaman aklına vatan hainliği gelen bir kitle var. Peker burayı da hazırlamaya çalışıyor. Siyasetçi değilim diyor ama Türkiye'nin siyasi haritasına önemli müdahalelerde bulunuyor. Bütün bunlar siyasi bir hazırlık. Niye ikide bir Turan diyor? Güncel siyaset üzerinden milliyetçi kesimin hesaplaşmalarına seslense tehlikeli olur ama Turan ülküsünün gerçek hayatta karşılığı yok. Gerçek karşılığı olsa savaş demek aslında. Bütün haritaların alt üst olması demek, büyük Türk birliğini kuracağız diyorsun. Ama gerçek karşılığı olmadığı için kimse önemsemiyor. "Nâzım Hikmet diyoruz ama ülkümüz orada duruyor" diyor. Bu kendi açısından akıllıca bir strateji. Somut iddiaları tabi önemli ve bunlar suç. Peker iktidar bloğundaki dağılmayı hızlandırıyor ve bunun sonuçları olacak. Muhalefet de bu süreçte etkileşim halinde. Buradan AKP'nin hasar almadan çıkabileceğini düşünmüyorum.
'Peker AKP bloğunun bir parçasıydı, o blok koptu ve AKP'nin üzerine düştü'
Aydın Soylu'nun TRT'de katıldığı programı ve orada verdiği mesajları hatırlatarak, Erdoğan'ın sessizliğinin sebebini sordu. TKP Genel Sekreteri şöyle cevap verdi:
"Erdoğan çok zor durumda. Direksiyon hakimiyeti değil mesele, ortada hakim olacak bir direksiyon yok. Oyun kuramıyordu zaten, üstüne bu geldi. Gündemdeki isimler önemsiz değil. Bir Sağlık Bakanı, Eğitim Bakanı aynı şekilde gündeme gelse kolay atlatır belki ama biri aileden, biri Pelikancılardan, biri Ağar, biri Soylu ve anlaşılan devamı da gelecek. Burada karar vermek çok zor ama Erdoğan fabrika ayarları meselesine ikna olduğunu gösterdiği anda bıçak gibi kesilir, devamı gelmez Soylu da 'Ben de yakarım ortalığı' diyemez. O yüzden bu süreçte Erdoğan kendisine bir şans tanınacağını biliyor ama öte yandan da şans tanınacak Erdoğan çok zayıf bir Erdoğan olur. Daha önce bu dönemeçlerle karşılaştı Erdoğan, kavga etmeyi seçti. Yani gerçekten de ona hep çıkış yolu gösterildi, kararsız kaldı ve sonunda kavga etti. Ben yakın bir gelecekte AKP'den beklenmedik istifalar gelebileceğini düşünüyorum. "Bir şey duyduğum için" değil, ama bu mümkün. Erdoğan'ı bazı kararlara zorlama hamleleri gelebilir. Bence sermaye sınıfı biraz daha kontrol altında alınmış bir AKP ya da AKP benzeri yapı arayışı içerisinde. AKP'siz Erdoğan gibi duyumlar var, bütün bunlar da mümkün. Davutoğlu'nun, Babacan'ın muhalefet bloğunda olması yenilenmiş bir AKP çıkmasını mümkün hale getiriyor. Tekrar altını çizeyim, bugünkü muhalefet radikal bir kopuş istemiyor. AKP'ye biriken tepkinin yumuşatılmasını ve daha sorunsuz bir geçiş yaşanmasını istiyor. O yüzden de Erdoğan'a sürekli 'sana bir çıkış yolu göstereceğiz' türü mesajlar veriyor. Ancak AKP ağır bir hasar aldı. Peker'i iktidar bloğunun bir parçası olarak görüyorum ben. O parça koptu ve AKP'nin üzerine düştü. Oradan örneğin Soylu'nun sağ çıkması çok zor."
'Ekonomi özel şirketlerin elinde olduğu sürece "temiz siyaset" palavradır'
Okuyan son günlerde dile getirilen "temiz siyaset" laflarına da değindi. Zenginliklerin özel şirketlerin elinde olduğu sürece temiz siyasetin mümkün olmayacağını savunan Okuyan sözlerine şöyle devam etti:
"Örneğin Mansimov'u, yat limanı meselesini daha önce bilmeyenler, "çökmüşler limana" görüntüsünü okudu. Peki bu Azeri arkadaşımız nasıl bu kadar zengin olmuş? Nasıl gemiler almış? Nasıl Karadeniz'deki petrol taşımacılığının 3'te 2'sine sahip olmuş? Burada bir temizlik görmesin kimse. Azerbaycan Sovyetler Birliği'nin parçasıydı. Sovyetler yıkıldığında bu 'iş insanı' 23 yaşındaymış. Korkunç bir hızla zenginleşmiş. Bu nasıl oluyor? Sovyet Azerbaycanı'nda özel fabrika yoktu, hepsi kamunun malıydı. Demek ki yağmalanmış büyük bölümü de bu arkadaşa düşmüş sonra komplo tezgah, Fetullahçılıkla suçlanma. Burada temiz olan ne var? Bu hikayede yat limanının ucuza kapatılmasına odaklanırsanız "gariban adamın malına konmuşlar" dersiniz. Burada gariban Türkiye'deki, Azerbaycan'daki yoksullardır. Rekabet nedir? Devlet ihalelerinde nasıl öne geçilir. Nedir bu 'suç örgütleri'nin işlevi? İhalelerde devreye girmek. Peker de bunları yaptı. Hatta bir iddia Kavala için de benzeri bir şeyi yaptığına dair, F-16'ların modernizasyonunda rakip firmayı 'caydırmış'. Ama bu meselenin doğasında var. Dünyanın her yerinde silah şirketleri birbirinin gözünü oyuyor. Özel sektörde temizlik, saçma. Bazıları arsızlaşıyor, göstere göstere yapıyor. Cengiz İnşaat gibi. Sermayenin olduğu her yerde olur bunlar. Bürokrasi kapitalist ülkelerde kaynakların nasıl kullanılacağına karar vermektir. İnsanın yanlış yapma özgürlüğü vardır ama suç işleme hakkını nasıl engellersiniz, bu saçmalığın içine düşürmeden. Bu hikayede sistemin kendisi sorgulanmalı. Bürokrasi temiz, ahlaklı olamaz. Bu insanın ruhuyla değil sistemin kendisiyle ilgili. Kirlenmemiş bürokrat olursa ayağını kaydırırlar. Dezenfektan satışı büyük bir özgüvenle yaptılar, ellerinde patladı. İnşaat yapan, ihaleye giren bir tek şirket diyemez ki, 'ben bu oyunun dışındayım'. O yüzden de bürokrasiden ya da siyasetten başlayamaz temizlik. Siyasette şöyle temizlik olur; 'Biz bu saltanatı yıkacağız' derseniz kendiniz korursunuz. Onun dışında temiz siyaset dünyanın hiçbir yerinde yok. Türkiye'yi Suriye'de savaşa sokmak için her türlü entrikayı çeviren Davutoğlu'nun temiz siyaset demeye ne hakkı var?"
Cumhuriyet'in Soylu açıklaması hakkında gelen soruya Okuyan şöyle cevap verdi:
"İçişleri Bakanı sürekli medyayı tehdit ediyor. Cumhuriyet'i değişik şekilde gündeme getirdi. Cumhuriyet'in hangi çizgisi daha iyidir hikayelerine girmek zor benim için dışarıdan bir aktörüm ama 'Daha önce yapılanların sorumluluğu bize ait değildir' demenin farklı yolları olabilirdi. Açıklama anlaşılır gibi değil. Soylu'yu teyit etmek Cumhuriyet'in görevi olamaz. Cumhuriyet'in açıklamasına dönük tepkilerdeki liberal tonla ortaklaşmıyorum ama açıklama etik değil. Bugün AKP iktidarının bir iddiasına onay vermek durumunda değiliz, bu olacak iş değil. Ama öte yandan bugün Cumhuriyet'te çalışan herkesi itham altında bırakan yaklaşım da sıcak bakılacak bir yaklaşım değil. Bu tartışmaya ben bir de şöyle bakıyorum; Cumhuriyet'in geçmişten bugüne hiçbir çizgisi bize yakın olmadı. Bunu rahatlıkla söylüyorum ama Cumhuriyet'in bir çizgisi, geleneği varsa, bunu Can Dündar temsil edemez. Onun temsil edebileceği başka bir sürü yer var. Bunu bu tartışmadan bağımsız söylüyorum. Soylu'ya yanıt vermek için elli bin tane yol var. Bu arada Türkiye'de bir kez daha bir liberal rüzgar değişik bir şekilde esecek, esiyor da bunun altını çizmek lazım. Yetmez Ama Evet'ten sonra yeni bir liberal rüzgar esiyor. Nereye evrilecek bakacağız."
'Suç örgütlerinden kurtulmak için örgütlenmek zorundayız'
Aydın'ın "sol nasıl bir rüzgar estirecek sorusuna Okuyan şöyle yanıt verdi:
"Zorluk derecesi yüksek bir dönemdeyiz. AKP bloğundaki çatırdama çaresiz toplum kesimlerinde 'acaba gidiyorlar mı' heyecanı yaratıyor. Bir de kolay çözümler, siyaset tarzı haline geldi. Bir ara da Fuat Avni vardı. Bunlar devrimci mücadele açısından zorlaştırıcı faktörler. Çünkü biz kolaycı değil, gerçekçi çözüm üretiyoruz. Bir de şunu söylemek lazım, son videoda ilginç bir şey vardı, Peker bayağı 'ilkeler çok da önemli değil, siyaset alanında devlet insanı manevra yapar' dedi, Atatürk'ten örnekler verdi. Muhtemelen ön alıyor, bazı şeyler ortaya çıkar diye. Bu yaklaşım yaygınlaşmış durumda. Türkiye'de günü kurtarmak ve güncel dengeler adına her tür ilkesizliğe onay çıkmış durumda. Burada da sol yine bu siyaset tarzına kapı araladı. Ayrıca Atatürk'e dair söyledikleri doğru değil. "Bolşevikleri kandırdı, komünist rolü yaparak" dedi. Bunu da söylemek lazım, Sovyetleri Atatürk kandırmadı, iki taraf da karşı tarafı bilerek hareket etti. Çünkü iki tarafın da çıkarınaydı. Bolşevikler Mustafa Kemal'in ne olduğunu biliyorlardı, komünist zannetmiyorlardı. Ne Atatürk'te ne Lenin'de bir saflık var. Burada önemli olan ilkesizlik, kolaycı çözümler, herkesin herkesle işbirliği yapması felsefesi Türkiye'ye girdi. Dolayısıyla işimiz zor ama bunu biliyorduk ve elimizde bazı olanaklar var. İlkesiz siyaset giderek daha fazla kişiyi ikna edemez oldu. İşsizlik ve açlık öyle boyutta ki, sistem içi çözümlere ikna olmayan ciddi bir toplam var. Biz gücümüzü buradan alıyoruz ama şu anda büyük siyaset sahnesinde görülmüyor. Ancak bu yol almadığımız anlamına gelmez. Biz TKP olarak örgütsüzlüğün alıştırıldığı, örgüt dendiğinde insanların aklına suç örgütlerinin geldiği bir dünyada örgütlülüğü savunuyoruz. Bu toplum her şey için hakkını aramak için, gelecek için, suç örgütlerinden kurtulmak için örgütlenmek zorunda. Haziran sonuna kadar yeni semt evleri, işçi evleri, köy evleri açıyoruz. Kendi çözümümüzü emekçi halkın çözümü haline getirmek için her şeyi yapacağız. Türkiye halkı bu kadar çaresiz değil. Susurluk kazası olduğunda partimizin 'kamyon bekleme örgütlen' sloganı vardı. 'Video bekleme, örgütlen'. Ben de izliyorum, önemsiz demiyorum. Ama bununla yetinemeyiz. Üzerimize düşeni yapmazsak daha binlerce suç örgütü gelir, Soylu gider boylu gelir. O yüzden meselenin özüne inmeliyiz, sistem değişikliği demeye mecburuz. Dikiş tutmayan AKP değil, bu düzen. AKP bu düzenin bir dönemine damga vurmuş bir siyasi parti. AKP yıkılsın, aynı yapıyı sürdürecek daha özenli bir hükümet mi gelsin isteniyor? Tabii ki AKP gitsin. AKP'nin bu memlekete yaptığı kötülüğün haddi hesabı yok. İnsanlarımızın aklıyla alay ettiler, gençlerimizin, çocuklarımızın geleceğini çaldılar. Kadına, çevreye, bilime düşman bir siyasi iktidar. Gitsin. Ama bunu derken yerine gelecek olana ilişkin bir irademizin olması gerekiyor. Yoksa Erdoğan gidecek Davutoğlu kılıklılar gelecek, bir de "temiz siyaset" filan diyecekler, iyice sinirimiz bozulacak. Biz sonuna kadar bu sistemi hem teşhir etmeye çalışacağız hem de bu düzeni değiştirmek için elimizden geleni yapacağız. Bu düzenin değişikliği yarının sorunu değil."
'Filistin’de laisist, devrimci, emekçi karakterli bir direniş ortaya çıkmalı'
Son olarak İsrail'in Filistin'e saldırıları hakkında konuşan Okuyan şunları söyledi:
"Filistinliler'in yaşadığı korkunç bir ıstırap ve yeni değil, yıllardır korkunç bir saldırıyla karşı karşıyalar. Öte yandan Filistin adına konuşan aktörlere bakıyorsunuz, Filistin halkının yaşadığı trajediyle hiçbir alakası olmayan aktörler. Filistin davası diye bir şey yok. Filistin halkının bir mücadelesi olması gerekiyor. Filistin’de herkes haklı değil. Zaten Filistin tam olarak ne zaman kaybetmeye başladı? Filistin direnişine yapılan bazı hatalar sonucu dincilerin hâkim olmaya başlamasıyla. Şu anda Filistin halkı İsrail saldırganlığıyla Hamas’ın aslında zıt kardeşler birbirlerini besliyorlar. Ve burada bir çıkış yok ne yazık ki. O yüzden de Filistin’de de laisist, devrimci, emekçi karakterli bir direniş ortaya çıkıncaya kadar bu tablo ne yazık ki devam edecek. O yüzden de Hamas’ın üç tane roketinden filan heyecanlanmak değil mesele. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan Filistin egemenleri var. İlginç bir şeyden de söz etmek istiyorum, Almanya’da İsrail yanlısı bir sürü gösteri oldu geride bıraktığımız günlerde. O gösterileri destekleyenler arasında sağcılar, sosyal demokrat parti,sosyal demokrasinin solunda olduğunu iddia eden Alman sol partisi Linke ve bir de Barzaniciler vardı. Bunu şu yüzden söylüyorum, ilkesizlik konuştuk demin. Bir oturup düşünsünler Türkiye’dekiler biz kimlerle Avrupa’da dost olmaya çalışıyoruz. Türkiye’de fantastik biçimde Avrupa soluna dönük bir ilgi var. Bakın İsrail saldırganlığına destek mitinginden söz ediyoruz. 'İsrail’e anlayış gösterelim, antisemitizm de kötüdür' türü bir duyarlılıktan söz etmiyoruz. İsrail saldırganlığına destek, İsrail bayraklarıyla beraber. Türkiye’de bir romantizm var Avrupa solbuna dönük. Bu da ilkesizlik. Türkiye’de ilkeli, programlı siyaseti, tutarlılığı, dün dündür bugün bugündür türünden bir yalamalığı temsil etmeyecek güç soldu. O yüzden de sol adına yeniden sol değerlerin savunulduğu bir siyasi çizgi gerekir. Sedat Peker'den medet uman bir sol... Tamam önemli şeyler söylüyor, doğru şeyler söylüyor yani itirafları doğru ama böyle bir sol bu ülkede halka umut veremez. O yüzden derhal kendimize çekidüzen vermek zorundayız. İddialarımızı ve ilkelerimizi daha fazla savunmak zorundayız.
Türkiye Komünist Partisi
|