Değerli okuyucularım, bugün bana yüreğini açan bir dostumun yazısını paylaşacağım sizinle. O kadar güzel ifade etmiş ki, baba hasretini ve hayattayken henüz dokunabiliyorken her fırsatı değerlendirip doyasıya yaşamak gerektiğini. Ben hep kıskanmışımdır aslında. Aile kavramına sahip olmanın ayrıcalığını yaşayamadığımdan sanırım. Belki de babam bu hayattan geçerken bana ayak izlerini bırakmadığından. Bilmiyorum, lafı da uzatmayıp arkadaşımın yüreğinden geçenleri satırlara döktüğü (belli ki gözyaşlarının da hislerle birlikte satırlara döküldüğü) yazıyı aynen paylaşıyorum.
Doğum günün kutlu olsun baba…
Dün gece geldin yine aklıma...
Gözlerim doldu durdu yokluğunda...
“Ne zaman Baba kelimesini duysam içim cız eder... Bunun iki nedeni vardır. Birisi canımdan çok sevdiğim babamın hayatta olmaması, diğeri ise babalık duygusu nedir yaşayamamış olmam. O yüzden baba kelimesi her insandan farklı çağrışımlar uyandırır bende. Hem gururu, hem üzüntüyü bir arada yaşatır bana. Gurur, kimsenin sahip olamayacağı yüreği sevgi dolu, merhamet sahibi bir babaya sahip olmuş olmam. Üzüntü, onu kaybetmiş, onun yaptığı gibi babalık yapamamış, o duyguyu yaşayamamış olmam... Dünyaya bir daha gelsem aynı babaya sahip olmak, aynı yoksulluğu çekmek, aynı baba sevgisini yaşamak isterdim.
Hayatımda tek bir farklılık isterdim. O da babamın bana yaşattığı sevgiyi, bana öğrettiklerini çocuğuma öğretmek... Babalık nasıl yapılır bilmiyorum, babam gibi olabilir miydim onu da bilmiyorum. Ama çocuğum olsaydı babam gibi olmak için elimden geleni yapardım. Bana bıraktığı ayak izleri gibi çocuğuma ayak izleri bırakmak, benim yaşadığım sevgiyi ben de çocuğuma yaşatmak isterdim...
İnsanoğlu isteyip duruyoruz. İstemekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Olmayınca da kısmet değilmiş deyip, kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Sensiz kalmamı da “bundan sonrası kısmet değilmiş” diye teselli etmeye çalışıyorum. Başarılı olabiliyor muyum? Dürüst olmak gerekirse hayır. Sadece güçlü olmaya, yokluğunda açılan yarayı kimseye göstermemeye çalışıyorum. Biliyorum ki düşersem beni kucaklayacak bir baba yok ardımda... O yüzden güçlü durmaya öğrettiklerinle karşılaştığım güçlüklerin üstesinden gelmeye çalışıyorum. Çok özlüyorum seni baba. Özledikçe de süzülen göz yaşlarımı içime akıtıyor, ara ara da hayatın “gelmişine geçmişine” diyorum. Yokluğunda hayatta tutunacak hiçbir dalım olmadığı için böyle yapıyorum belki de...
Şimdi hayatta olsan “Oğlum yalnız mısın? Annen, kardeşlerin, emmin, dayın var.” diye sayardın. Biliyorum hepsi var da hiç biri sen gibi değil. Hiç biri senin yerini doldurmuyor. Belki benim de onlar gibi sıcak bir yuvam çoluk-çocuğum olsaydı, başka türlü bakardım hayata. Belki yaşamaktan zevk alır, hayat amacımı ayrı tutardım. Önceliklerim başka olur, ona göre hareket ederdim. Belki de bu yüzden yerini kimse tutmuyor. Belki de her şey için geç kaldığımdan, seni herkesten çok özlüyorum... Kim bilir... Senin haricinde bir mutluluk yaşasaydım, evlat tadını tatsaydım farklı bakardım belki de...
Benim sorunum belli yalnızlık, özlem... Peki benim sahip olamadıklarıma sahip olup ta sorun yaşayanlar. Babası başında olup anlaşamayan, evlat sahibi olup babalık yapmayanlar. Onların sorunu ne? Ne zaman farkına varacaklar birbirlerinin değerine? Kaybedince mi? Kaybedince de varamayacaklar. Sadece pişmanlık yaşayacak, için için tüketecekler kendilerini. Ah yanımda olsaydı diyecek ama yanında bulamayacaklar. İmkanları varken birbirlerini sevmedikleri, birbirlerine sarılıp öpmedikleri için çok pişman olacaklar. O pişmanlıkla da bu dünyadan göçüp gidecekler...
Dün gece yine babam geldi aklıma...
Gözlerim doldu durdu yokluğunda...
Pişmanlıktan mı? Hayır. Yaşadığım güzel günler, biriktirdiğim güzel hatıralardan dolayı. İyi ki doya doya sevmiş, doya doya sarılıp her fırsatta öpmüşüm. İyi ki onun oğlu olmuşum...
Vakit kaybetmeden sarılın birbirinize, sevginizi çocuğunuza gösterin ve onlara güzel ayak izleri bırakın...” diye yazmış arkadaşım. Belli ki güzel anılar biriktirmiş babasıyla hayattayken. Şimdi yokluğunda hasretini kalabalıkların içinde nasılda yapayalnız olduğunu anlatmış babasına dertleşir gibi, ne kadar da güzel değil mi?
Bazı kişilerin değeri yokluğunda anlaşılır derler hep. Gerçekte de öyle midir? Peki ya hiç olmadıysa. Baba kelimesi ilkokulda, harfleri öğrendiğinde yazabildiğin ilk kelime iken o heyecanı paylaşacağın kimse yoksa ve en acısı da sadece bir kelimeden, dört harften başka bir şey ifade etmiyorsa artık ne yapılabilir ki…
Ne gelecek kandırır, ne de dağlar dün bizi,
Dünden de beter etti, her gelen gün bizi.
Hesabında değiliz, bundan sonra gelenin,
Felek etmiş dünyadan, sonsuza sürgün bizi…
|