|
|||
SEYİT ONBAŞI | |||
Seyit Onbaşı; pek çok isimsiz kahraman gibi görevini hakkıyla yapmış olmanın huzuruyla
savaş bitince oda her kes gibi köyüne dönmüştür. Memleket uzun bir savaştan çıkmış,
yokluk ve sefalet içinde çırpınmaktadır. Seyit Onbaşı da köyüne döndükten sonra geçimini
sağlamak için odunculuk ve kömürcülük yapmıştır, yaptığı bu işin yasal olmadığını
düşündüğünden Havran'da bir zeytin fabrikasında hamallığa başlamıştır burada çalışırken
kendisini üşütmüş ve vereme yakalanmıştır. Tarihe adını altın harflerle yazdıran Çanakkale
Kahramanı Seyit Onbaşı ne yazık ki bu illet hastalıkla pençeleşmeye başlamıştır. Seyit Onbaşı
ne kadar uğraşsa da bu hastalıktan kurtulamayarak hayata gözlerini yummuştur.
-Seyit Onbaşı; Zaferlerle dolu şanlı tarihimizin unutulmaz ismidir. Bizim Çanakkale Savaşı
kahramanımız ve Çanakkale ile özdeşleşen bir isimdir. Çanakkale'den bahsederken Seyit
Onbaşıyı anmadan geçemeyiz. Burada yazdığım yazıyı Seyit Onbaşı kendi anlatıyor denilse
de diğer taraftan ise savaşta olup biten hiç bir şeyi anlatmadığı da söylenmektedir.
-"Toprağın içerisinden kalktığım zaman şöyle sağıma soluma bir baktım bir Niğdeli Ali vardı,
birde Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey sadece üçümüz kalmıştık, bu duruma canım çok
sıkıldı, çok kinlendim, etrafıma şöyle bir baktım, baktım ki top mermisinin diğer mekanizmaları
da zarar görmüş, ama bir tane mermi var ki çok büyük bir mermi.." Niğdeli Ali diyor ki; "ne
yapıyorsun Seyit , kaldıramazsın uğraşma boşuna, bu yalnız başına kalkacak bir şey değil"
Topun vinci zarar gördüğünden Seyit Onbaşı " belki kaldırırım" diyor. Seyit Onbaşı bombayı
şöyle bir kucaklıyor fakat olacak gibi değil, aile büyüklerinden kendisine öğretilen ne kadar
dua varsa okumaya başlıyor. "yüklendiğim gibi ya Allah Bismillah sırtıma aldım mermiyi" diyor.
"sırtıma aldığım mermiyi o top arabasına yerleştirmek üzere yavaş yavaş mekanizmanın
merdivenlerinden çıkarken kemiklerim çatırdamaya başladı" diyor, ardından "Hiç vakit
kaybetmeden mermiyi ateşledim, fakat başarılı olmadı, tekrar ikinci bir mermiyi attım oda
başarılı olmadı, üçüncü mermiyi attığımda o düşman güçlerinin en çok güvendikleri geminin
bacasından mermi içeri düştü ve o koca gemi denizde yok olup gitti." [Alıntı. Diyanet Tv]
-Koca seyit'in 3'üncü kuşaktan torunu olan Muhammet'in anlatımıyla onun ağzından
okuyalım. Seyit Onbaşı nasıl birisidir. " Koca Seyit benim büyük dedem, kızı Ayşe benim
babaannem dir. Ayşe babaannem Seyit Onbaşının ilk çocuğudur. Seyit Onbaşı
Çanakkale Savaşı yıllarında köyden ayrılır ve tam 9 yıl askerlik yapmıştır. Çanakkale
savaşı bittiğinde terhis olur ve 150 kilometre yolu 13 günde yürüyerek köyü olan
Manastıra bir gece yarısı gelir ve hemen eve gitmez "ben bu köyden çıkıp gideli 9 yıl oldu,
benim hanım başka biriyle belki evlidir" diyerek sabaha kadar evine uzaktan bakar,
sabah olunca evine girip çıkan olmayınca, hanımının ismini seslenerek havluya girer.
Seyit Onbaşının kızı Ayşe kapıya çıkar ve bakar yabancı birisi var kapıda, uzun saçlı,
sakallı "bizim köylü değil ben ondan korktum" deyince hemen hanımı geliyor kapıya
bakıyor kocası Seyit ; hanımı başta inanamıyor. Çünkü aradan 9 yıl geçmiştir. Hanımı "Seyit
hoş geldin ama biz seni öldün diye bildik, askerlik şubesinden öldü kağıdını aldık" der.
Seyit Onbaşı hanımına "demin bu kapıdan bakan çocuk kimin" der. Hanımı "o çocuk bizim
çocuğumuz ,içeri girince çocuğu korkutma" der. Seyit Onbaşı savaştan döneli 11 yıl olmuştur,
fakat hiç kimseye ben top kaldırdım da, gemi batırdım, savaşın kaderini değiştirdim dememiş.
Manastır köyünde mütevazı bir şekilde yaşamaya devam etmiştir. Burada dağdan odun
yaparak, odundan kömür yaparak ,keçi çobanlığı yaparak hayatını kazanmaya çalışıyor."
-Günlerden bir gün 11 yıl sonra Atatürk Havran'a bir yol açılışına gelmiş, o zamanlar Havran
ilçe değil nahiye imiş , yol açılışı bitince, Atatürk nahiye müdürüne "bu semtte Seyit Onbaşı
olacak , ben onu görmem lazım" diyor. Fakat nahiye müdürü Seyit Onbaşıyı tanımıyor,
bilmiyor. Atatürk, Havranda bir gece misafir olarak kalıyor ve sabah da Edremit İlçesine gidiyor.
İlçede askerlik şubesine gidiliyor şubeden Seyit Onbaşının nerede olduğu öğreniliyor. Bizim
köyün ilk ismi Manastır, ikinci ismi Çamlı Köy, üçüncü ismi 1990 yılından bu yana Koca Seyit
olarak geçiyor. Bunun üzerine hemen iki Jandarma görevlendiriliyor, gidin Koca Seyit'i bulun
alın gelin talimatı veriliyor. Edremit'den yola çıkan Jandarma akşam üzeri Manastır köyüne
geliyor. 45-50 hane olan köyde Jandarma Koca Seyit'in evini öğreniyor ve geliyorlar, hanımına
"Koca Seyit nerede" diye soran Jandarmaya hanımı bir türlü söyleyemiyor, kömüre gitti dese , kömür
kaçak Jandarma zabıt tutacak mahkemeye verecek diye " Seyit Onbaşı keçi çobanı geç gelir" der.
Jandarmalar, "bizi buraya paşa gönderdi, biz Seyit Onbaşıyı görmeden gitmeyeceğiz" derler.
Akşam karanlığı basınca Seyit Onbaşı evine döner fakat evinin önünde iki Jandarma beklemektedir.
Seyit Onbaşı" dağdan kaçıra kaçıra geldim ,evin önünde zabıt tutulacak mahkemeye verileceğim"
der. Seyit Onbaşı Jandarmaya "kapının önünde niye bekliyorsunuz, suçum ne " der. "
-"Jandarma erleri "seni paşa çağırıyor" derler. Seyit Onbaşı " ben paşanın yanına nasıl giderim,
ayağımda ki çarık yırtık, üstüm başımda Ankara'ya layık değil, oraya kadar zaten tren param yok,
ben paşanın yanına ulaşamam" der. Jandarma erleri "paşa seni Ankara'da değil, Havran'da
bekliyor" deyince. Seyit Onbaşı "o halde hemen gidelim " der. Havran'a geldiklerinde önce nahiye
müdürünün yanına gidilir. Nahiye müdürü Seyit Onbaşıyı görünce bakar hal perişan geceden
hemen bir berber bulunur ve Seyit Onbaşı tıraş ettirilir. Sabah olur elini ayağını yıkatır fakat
elbise yok , nahiye müdürü kendi ceketini giydirir ve Seyit Onbaşı paşanın karşısına çıkarılır.
Seyit Onbaşı "paşam hoş geldiniz" der. Atatürk "asıl sen hoş geldin seyit, iki gündür seni
bekliyorum, nerelerdeydin" der. Seyit Onbaşı "Dağda keçi çobancılığı yapıyorum, haberini aldım
anca gelebildim" der. Atatürk "başka ne iş yapıyorsun seyit " deyince. Seyit Onbaşı "bir çift öküzüm
var çiftçilik yapıyorum" der. Atatürk bunun üzerine "Seyit sen savaşın kaderini değiştirdin. Ben
şimdi buraya gelmişken sana maaş bağlamak istiyorum" der. Seyit Onbaşı cevap verir " hayır
paşam biz görevimizi yaptık " diyor ve ardından ekliyor "paşam benim sizden bir ricam var. Benim
yaptığım iş çobanlık yapıyorum ama bunun yanında odun topluyorum ve kömür yapıyorum. Senin
emrinle dağda ki orman askerleri önüme geçip benim baltamı almasa , ben rahat çalışsam " der.
Atatürk nahiye müdürüne döner "seyit ormandan odun toplasın kömür yapsın, orman askerlerine
söyle dokunmasınlar, burada da sen yardımcı ol kömürünü rahat satsın" der. Bir gün nahiye
müdürü değişince Seyit Onbaşı da kaderine terk ediliyor. Daha sonrada Havran'da zeytin yağı
fabrikalarında hamallık yaparken kendini üşütüp zatürreye yakalanınca 50 yaşında vefat eder.
Öldükten 68 yıl sonra da köyüne adına bir anıt mezar yaptırılıyor. " İyi ki Seyit Onbaşımız var.
mekanı cennet olsun, bu gün bu toprakların üzerinde yaşıyorsak Seyit Onbaşıların sayesinde
yaşıyoruz.
|
|||
Etiketler: SEYİT, ONBAŞI, , |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.