İnsanlar yaşamak için mücadele verirken, her an karşısına çıkabilecek çakallarla da dans etmek zorunda kalabiliyor.

     Çakallarla dans, harbi bir komedi filmi, harbi kelimesini özellikle kullanıyorum. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu psikolojinin bir yansıması.
     “Çakallarla dans,” Türkiye genelinde olduğu gibi Saray'da da var. Bu çakallar, işlerine nasıl geliyorsa öyle hareket ediyorlar.
     Yani bu bir tesadüf değil. Aslında toplumumuzda çakallık müessesinin ne kadar yaygın olduğunun, ayyuka çıktığının da bir göstergesi.
      "Çakallarla Dans Etmek" bir film görüntüsü gibi hayatımızın bir parçası. Filmden çok ders çıkarmamız gerekir. "Çakallar” dünyasında dans etmek, ayakta durmak ve yaşamını sürdürmek çok zor.
       Çakallık yalnızca birilerini oyuna getirmek demek değildir. En tehlikeli çakallık birilerinin duygularını sömürmektir.
     Birilerinin iyi niyetinden istifade etmek ve "ondan beslenmektir" çakallık.
      Yıllardan beri kimi "Çakallar" çıkarları için toplumu sömürmüş, güzel ve dürüst duygulardan beslenmiş, daha da tehlikeli hal almıştır.
      Benim bu yazıyı yazmamdaki amaç, insanların temiz duygularının daha fazla sömürülmesine gönlümün razı olmamasıdır.
     İnsanlar artık çakallara prim vermemeli, itibar etmemelidir. 
    

Peki, "Çakallarla Dans" hikayesi nasıl şekillendi “bir örnek”

    “Genç bir vatandaş dondurma satıyormuş ve yanında bir de Kangal Köpeği bulunduruyormuş. Dondurma almaya gelen küçük çocuk, Kangal havlayınca, korkan çocuğun elindeki dondurma düşüyor ve Kangal lüüp dondurmayı indiriyor. Böylece hem Kangal sürekli mama yiyor hem de dondurmacı iki kez mal satabiliyor. Saray'da da bu gibi duygu sömürüsünü ve insanların değerlerinden beslenenler var. Kim daha çakal siz karar verin.”
      Nerden icap etti de "Çakallarla Dans Etmek" üzerine yazı yazdım? Bir olay yaşamam bana ilhan verdi aslında. İnsan yaşayınca bir şeyleri daha iyi anlar, insanları daha iyi tanır ya o yüzden sanırım. Kısa bir yazı yazma gereğini duydum.
     Biz toplum olarak yaşadıkça öğreniyoruz... Hayatı nasıl yaşayacağız, temel bilgimiz olmadığından dolayı  bu kadar algılayabiliyoruz...

Uğur Mumcu Parkı Bir Türlü Bitmiyor

     Yaklaşık iki aydan beri yapımına başlanan Uğur Mumcu Parkı'n kafeteryasının bitimi de yılan hikayesine dönünce, çevre sakinleri, " Ne bitmez kafeteryamış" diye sitemde bulundular.
     Geçtiğimiz Yıl Mayıs Ayı'nda onarım ve tadilat çalışmasına başlanan Uğur Mumcu Parkı bir türlü bitemedi. Park güzelleşti ancak o güzellik bir türlü ortaya konulamadı. Çalışmaların ağır bir şekilde devam etmesi çevre halkı tarafından tepki görürken, "Bir Parkı'n onarım ve bakım çalışması bu kadar ağır gitmesinin nedeni ne dir? diye sordular. Bir yılda bir kent yapılıyor.

    Belediye bir parkı bir türlü bitiremedi. Yaptığı işi de tam sağlıklı yapmadığı gibi su tesisatın arzalanmasına sebebiyet vermek
demek, "Kamuyu zarara" uğratmaktır. Ayrıca, su tesisatın yeniden yerini kazarak, üzerine yapılan çimlerin bozulmasına neden oldu. Yeniden bir sürü masraf yapıldı. Bu masrafların hesabını kim verecek" diye tepkilerini dile getirdiler.
     Yani resmen "Kamuyu zarara" uğratmak ve bunun bedeli de ağırdır...

Parkın Sulama Tesisatında İkinci Bir İşçilik

     Uğur Mumcu Parkı'nın sulama tesisatında meydana gelen arızayı gidermek için işçileri sık sık uyaran Belediye Başkanı Nazmi Çoban, ikinciye yapılan tesisatın daha sağlam ve dikkatli döşenmesi konusunda tedbirli davranıyor. 
     Belediyenin yaklaşık bir yıldan beri Uğur Mumcu Parkı için başlattığı onarım ve tadilat çalışmaları bitmek üzere iken, su tesisatında bilinmeyen bir arıza meydana geldi. Yapılan işçilik çimlerin bozulmasına da neden olurken, meydana gelen arızadan dolayı onarım ve bakım için yeniden belediye bütçesinden kaynak aktarılmak zorunda kalındı.