Ülkemizdeki hainlerin sayısı, kanser hücreleri gibi çoğalıyor. Bugüne kadar verilen cezalar, onları yola getirmedi. Benim önerdiğim cezaya, bir kulak asın!
Değerli okuyucularım, bu toprağın ekmeğini yiyip de, karşılığını “ihanet” olarak verenlerin sayısı, gün geçtikçe artıyor. Hangi görev ve sıfatta olursa olsun, hatta bir görevi ve sıfatı olmasa bile bu hainler, giderek gemi azıya aldılar. Yani, ihanetleri maksimum noktaya geldi.
Bunların kimler olduğunu, burada açıklamaya hiç gerek yok. Çünkü, yaşı ne olursa olsun azıcık düşünmesini bilen herkes, onları uzaktan ve yakından çok iyi tanıyor.
O hainlerden kimileri, ihanetlerini açıktan yaparken, kimileri kurnazca ve sinsice yapıyor ve bütün pisliklerini ortaya koyabiliyorlar.
İşin korkutucu ve hazin tarafı, onlardan kimileri makam ve mevkilerini kullanarak bu alçaklığı yapabiliyorlar.
Eskiden onlara ağır cezalar, hatta idam cezası bile verilebiliyordu. Avrupa Birliği hayali, bu cezayı yasamızdan çıkardıktan sonra, o namussuzlar işi iyice azıttılar.
Halkın, “İdam cezası geri gelsin.” feryatları, bu ihanetin ne kadar büyük boyutlara taşındığını gösterse de, geri getirilecek olan ceza geçmişe uygulanamayacağı için, bu hainler yırtmış vaziyetteler.
Olsun, hiç değilse bundan sonra yapacakları ihanetler, onlara bu cezanın uygulanmasını sağlar. Böylece geç gelen adalet, yerine getirilmiş olur.
Ne var ki, böyle hainlere verilecek idam cezası, onlara ödül gibi gelir. Çünkü, ölüm sırasında çekecekleri 2-3 dakikalık acıdan sonra, onlar bu dünyada hesap vermekten ve başka acılar çekmekten kurtulmuş olurlar. Yaptıkları ihanet de, yanlarına kalmış olur.
O halde, onlar için çok acı veren ve herkese ders olan bir ceza verilmeli ki, hem öteki hainler için ibret olur, hem de bu suça heveslenenler için çok caydırıcı bir neden olur.
Bendeniz, size aklıma gelen tarihi bir olayı örnek göstererek, verilmiş olan feci bir cezayı anlatayım. Bütün hainler, bundan haberdar olursa çok da iyi olur.
OLAY, OSMANLI’DA CEREYAN EDER.
Sultan III.Murat, Sultan II.Selim’in oğludur. Şehzadeliğini Manisa’da geçirir. Babası, 1574 yılında ölünce, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Murat’a haber gönderir ve tahta geçmek üzere İstanbul’a gelmesini bildirir.
Babasının ölümüne üzülmek yerine, tahta çıkacağı için çok sevinen Murat, önce İzmir’e, oradan da gemi ile İstanbul Eminönü’deki Bahçekapı limanına gelir.
Sadrazam Sokullu, onu geminin merdiveninde karşılar ve elini uzatıp tebrik etmek ister. Sevinçten çok heyecanlanan Murat, Sadrazamın elini sıkmak yerine, öper.
Etrafındakiler, bu duruma çok şaşırır. Hemen Padişah olacak ya da Padişah konumunda birinin el öpmesini yadırgarlar ve Murat’ı gizliden gizliye eleştirirler.
Bu durumu kendisi de doğru bulmayan Murat, elini öptüğü için değil, öptürdüğü için Sadrazam Sokullu’ya çok kızar.
Sokullu’nun görevi devam etse de, bu durum Padişahın aklından hiç çıkmaz ve bir gün Sokullu’yu ortadan kaldırmak ister.
Aradan 5 yıl geçer. 1579 yılına gelindiğinde bir gün, Padişah kararını verir ve kiralık bir katil tutar.
Katil, bir İkindi Divanı’ndan çıkan Sokullu’yu, sırtından hançerleyerek öldürür.
Padişah III.Murat, yaptığı bu tertip belli olmasın diye, katile çok büyük, çok acı veren ve cümle aleme ibret verici bir ceza vermek ister.
NASIL BİR CEZA?
Yakalanan katil, halkın toplandığı bir meydana getirilir. İki kol ve iki ayak bileği, ayrı ayrı birer zincirle bağlanır. Zincirlerin öteki uçları 4 ayrı atın eğerine bağlanıp, 4 ayrı cellat aynı anda atlara hafifçe kırbaçı vurur.
Hareket eden atlar, katilin yavaşça kollarını ve bacaklarını vücudundan, hem de katile büyük acılar vererek ve katili feryat ettirerek koparırlar. Ortalık, kan gölüne döner. Tertipten haberi olmayan halk, cezayı memnunlukla karşılar.
Değerli okuyucularım; Siz şimdi, “Böyle bir ceza olmaz. Bir insana, bu yapılamaz.” derseniz, hepimizin üstünde yaşadığı bu vatana ve bu vatanın masum insanlarına , bu hainlerin yaptıklarına bir bakar mısınız? Böyle bir ceza, az bile.