ads
DOLAR 42.54 ₺
EURO 49.58 ₺
STERLIN 56.80 ₺
G.ALTIN 5,758.29 ₺
Ç.ALTIN 9,538.15 ₺
BİLEZİK 5,320.36 ₺
BTC 92,297.19 $
ETH 3,161.55 $
BİST 0.00

    “Sus Fikri, zamanı mı şimdi…”

    SARAY
    Yayınlama: 5 Ocak 2021 Salı 15:50 Kaynak: Haber Merkezi

    “Sus Fikri, zamanı mı şimdi…”

    “Sus Fikri, zamanı mı şimdi…”

    Fikri Sağlar bir televizyon programında Türkiye’de siyasal ve kamusal alanın
    dinselleştirilmesinin vahim bir noktaya geldiğini söyledi ve bundan birkaç yıl öncesine
    kadar pek çok kişinin dile getirdiği bir kaygıyı paylaştı: Kamu görevlilerinin türban
    takması, özellikle yargı söz konusu olduğunda ciddi sorunlar taşıyabilirdi.

    Biliyoruz ki, türbanlı bir hakimin sakıncalarına işaret eden ilk kişi değildi Fikri Sağlar.
    Ancak Türkiye değişmişti, daha doğrusu Türkiye’de siyasi dengeler ve siyasi partilerin
    laiklikle ilgili hassasiyetleri epey bir değişmişti. En güzelini AKP medyasından bir
    “kalem” söylüyordu: “Muhalefet edelim derken Türk toplumunun AK Parti döneminde
    yaşadığı dönüşümü gözden kaçırmayın.” Aslında dönüşüme işaret ederken “sizin
    partinize de havlu attırdık” imasında bulunuyordu. Ve diyordu ki, “CHP, laikçi
    kesimdeki İslam karşıtlığı ile daha köklü bir hesaplaşma yapmalı.”
    CHP’ye “Yetmez ama evet” ayarıydı bu.
    Erdoğan’dan başlayarak AKP’nin bütün ağır topları Sağlar’ın açıklamaları üzerinden
    CHP’nin “gerçek yüzü”nü ifşa etmeye çalışırken beri tarafta yıllardır AKP’ye üstünlük
    sağlamanın laikliği gözden çıkararak dincileşmekten geçtiğine ikna olanlar da “sırası
    mıydı Erdoğan’a bu kozu vermenin” diye Fikri Sağlar’a çıkışıyordu.
    Üstüne Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başörtülüleri ile birlikte verdiği görüntü geldi ve
    tartışma iyice alevlendi. En ilginci, Erdoğan’ın CHP’yi takiyye yapmakla suçlamasıydı.
    Yıllarca İslamcı bir düzen kurma hedefini gizledikleri için takiyyecilikle itham edilen
    Milli Görüş kökenliler şimdi CHP’yi muhafazakar toplumsal kesimlere şirin gözükmek
    için laik özlerini perdelemek, yani takkiye yapmakla eleştiriyordu!
    Oysa laikliğin inanç düzeyiyle ya da inanıp inanmamakla bir alakası yoktu. Kimsenin
    inancını ölçmek işim değil ama Türkiye’de laikliğin temellerini dinamitlemede çok
    büyük işler başaran 12 Eylül faşist cuntasının bunu İslami saiklerle yapmadığını
    hatırlatmama lütfen izin verin.
    Bu anlamda CHP liderliğinin laik bir konumlanıştan uzaklaşması takiyye filan
    değildir. Türkiye’de siyasal sistemin laik olabileceğine de, olması
    gerektiğine de inanmıyorlar. Bu bir siyasal tercih. CHP’nin tabanını da bu fikre
    alıştırmaya çalışıyorlar ve bir ölçüde başarılı oldular. Kuşkusuz CHP’yi bu yolculukta
    şu sıralar “Saray rejimi” ile hesaplaşma zamanı olduğu için “laiklik önemlidir” demekte
    olan liberal ve “Marksist” aydınların yıllarca cesaretlendirdiğini unutmayalım.
    Dolayısıyla bir bütün olarak muhalefet Türkiye toplumunu AKP’nin ancak ve ancak
    onun üç temel silahını elinden alarak yenebileceğine ikna etmeye çalışıyor: Sermaye
    sınıfına güven ver, emperyalist merkezlerle yakın işbirliği yap, dinselleşmeyi
    kabullen. Ali Babacan’ın parlatılmasının sırrı buradadır.
    Dönelim Sağlar’a sitem edilip “AKP’lilere büyük koz verdin” denmesine… Aşağı
    yukarı aynı sıralarda Sözcü’nün bir manşetini de diline doladı iktidar ve gazetenin
    “Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasını bir felaket olarak gördüğü”nü iddia etti.
    Hiç kuşkusuz muhalefet cephesinde yine “sırası mıydı bunun” diyenler olmuştur.
    Siz hiç İslamcıların her gün ama her istisnasız her gün bilime, kadına,
    insana, akla, mantığa açıkça saldıran, olmadık açıklamalar yapan
    “mahalleli” unsurlara “sırası mıydı” dediğini duydunuz mu?Kimi örneklerde
    “din düşmanlarının ekmeğine yağ sürüyorsunuz” dedikleri olur ama bunu tadında
    bırakırlar. Çünkü bu tarz çıkışları bir deneme olarak görür ve uçları öne çıkararak
    kendilerinin makul olduğu kanaatini yayarlar. En meczup gözüken örneklere bile kol
    kanat gerip sahip çıkarlar; deyim yerindeyse kimseyi yedirtmezler.
    CHP ise “ne güzel gidiyorduk, yapmayın böyle şeyler” noktasında.
    Yani iktidarıyla muhalefetiyle laikliği unutturma yarışı sürüyor.
    Peki türban konusu bugün Türkiye’de ne kadar önemli?
    1990’ların ikinci yarısında tartışma bir anda gündemin merkezine oturduğunda,
    türbanın bir kaldıraç olarak kullanılacağını, özgürlüklerle, hele hele kadın
    özgürlüğüyle hiçbir alakasının olamayacağını söylüyorduk. Türban bu anlamda
    İslamcılar açısından akıllıca bir seçimdi, kafa karıştırıyordu. O zamanlar da insanların
    kılık kıyafetine karışmanın son derece saçma olduğunu söylüyor ama
    ekliyorduk: Türban kılık kıyafet konusu değildir.
    Aradan yıllar geçti, türbanın bir özgürlük sorunu olduğunu sanan “demokrasi
    savaşçı”larının yardımıyla kamusal ve siyasal alan dinsel referanslara açıldı, zaten
    örselenmiş, içi boşalmış laiklik çökertildi. Bugün türban konusu gerçekten önemini
    yitirmiştir ama sayın Kılıçdaroğlu’nun “hangi devirde yaşıyoruz” derken kastettiği
    anlamda değil.
    Zamanında her tarafından laiklik karşıtı tutum akan Saidi Nursi’ye şapka kanununa
    muhalefetten soruşturma açılmıştı! Bugün türban konusu benzer bir ayrıntıdır çünkü
    türban tartışmaları marifetiyle Türkiye toplumundaki laik duyarlılıkta delikler açılmış ve
    arkası gelmiştir.
    Hiç unutmuyorum, yıllar önce AKP’nin malum eleştirilerine “her CHP’li evinden
    besmeleyle çıkar” türünden bir yanıt verilmişti. Siyasal alanda “inanç yarıştırılması” -ki
    bugün çok daha vahim hale gelmiştir, türbandan çok daha önemli, yakıcı bir başlıktır.
    Çünkü bu siyaset dili, toplumun genleriyle oynamakta ve Türkiye’de yalnız
    aydınlanma açısından değil, derinleşt iğini herkesin gördüğü sınıfsal
    gerilimlerde emekçi halkın çıkarları açısından yaşamsal olan bir tarihsel
    birikimi tehdit etmektedir.
    Bu birikimi korumanın tam sırasıdır.


    TKP Genel Sekreteri
    Kemal Okuyan

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code