Değerli okuyucularım, herkesin bir hikayesi var. Yaşanmış hikayeler, sözlerindeki düşünceyi doğrularcasına hakkında bilinenlerde ve yazılanlarda birer değerdir. Zalimlik bir padişah için yaşam biçimidir. İşte padişahın zalimliği de böyledir.
Çok zalim bir padişah varmış. Çevresindekilere işkence etmek, onca büyük bir zevk veriyormuş. Bir gün kuyumcubaşısını çağırttı:
- Bak buraya kuyumcubaşı. Yeni yaptırdığım paltoma yıldız biçiminde oniki tane güğme istiyorum altından. Üstleri işlemeli olacak. Git, yarın sabah bunları bana getireceksin. Getirmezsen kafanı omuzlarının üstünde bırakmayacağım.
Kuyumcubaşı yalvardı:
- Aman efendim, nasıl olur? Ben bu düğmeleri önce çivi şeklinde dökeceğim. Sonra dövüp işleyeceğim. Bir dakika oturmasam bile, bunu ancak beş günde bitirebilirim.
Zalim padişah:
- Yıkıl, diye bağırdı. Yarın sabah bunlar hazır olacak. Hele hazır olmasın!
Kuyumcu ölmüş, bitmiş bir halde saraydan çıktı, evine gitti. Durumu gözyaşları içinde karısına ve çocuklarına anlattı.
OKUYUCU YORUMU: Haksızlığa baş kaldırı, sonuçta özgürlüğe dayandığı için daha çok fakir ve kölelerin bir işlevi olmuştur. Yani onlar tarafından benimsenmiştir. Eğer amaç özgürlüğün bir kenara itilip, zenginleri misyon sahiplerinin yağlamak ve bu nokta itibariyle maddi çıkar, mevki sağlamaksa, ya da can korkusuna dayanıyorsa, sonuçta bunun kimseye yararı olmaz.
Burada akla şu soru gelebilir?
Niçin refah dünyada belli kişilere, topluma ait oluyor da, garip kişilerde bu koşul kalkıyor?
İşte bunu sorgulamak gerekiyor?
Benim hikâyeden anladığım bu sevgili blog okurları.