Gündemden düştüğünü sanmayın. Bölücüler, Türkçe’nin yanına Kürtçe’nin de katılmasını, bölünmek için bahane olarak kullanıyorlar. AKP iktidarı, iki dil’e ve bölünmeye şimdilik karşı gibi görünüyor. Yeniden ve tek başına iktidar olursa, acaba karşı durabilecek mi? Ben, hiç de umutlu değilim.
Kürt vatandaşlarımızın terörü kullanarak, Türkiye’den ayrılıp yeni bir devlet (Özerk Kürdistan’ı) kurmak için çeyrek asırdan beri verdikleri mücadelenin, gündemden düştüğünü sanmayın. Sadece bir duruyor, bir alevleniyor.
Hükümetin daha önce “Kürt açılımı” dediği, daha sonra da bir adım geri atarak “Demokratik açılım” olarak adını koyduğu çalışmalardan bekledikleri sonucu alamayan ayrılık yanlıları, şimdi ana dilimiz dedikleri “Kürtçe”yi öne sürerek ve Türkçe kadar Kürtçe’nin de bu topraklarda geçerli olmasını isteyerek, tavırlarını biraz daha netleştirdiler.
Burada, Kürtçe’nin serbest bırakılmasını öne sürerek, Türkçe ve Kürtçe’yi benimseyen “iki dilli” bir yaşam istemek, bölünmek ve hayal edilen Kürdistan’ı kurmak için en önemli istek olarak görülüyor.
ONCA TAVİZDEN SONRA, OLACAĞI BUYDU
AKP iktidarının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki vatandaşların oylarını alabilmek için, ilk kurucuları olan Necmettin Erbakan’dan beri bu konuda onca tavizi verdiği zaten biliniyordu.
Nitekim Erbakan’ın bir Güneydoğu gezisinde halka hitaben yaptığı bir meydan konuşmasında; okullarda öğrencilere söyletilen “Andımız”ı eleştirerek aynen, “Siz, ‘Türk’üm, doğruyum…’ derseniz, Kürt vatandaşımız da ortaya çıkar ve ‘Ben de Kürdüm ve daha doğruyum…’ deyiverir.” demişti.
Böyle bir açıklama Kürt vatandaşlarımızı iyice tahrik ederek, daha o yıllarda fitili ateşlemeye yetip, artmıştı bile.
Aynı anlayışı sürdüren iktidarın son “açılım” gayretleri bölücüleri iyice yüreklendirmiş, özellikle dışarıdan getirilerek ve çadır mahkemesinde ifadeleri alınarak serbest bırakılmaları, onların cesaretlerini biraz daha güçlendirmişti.
Bunlar yetmiyormuş gibi, “Bölücübaşı”nın yargılanması bittiği ve kesin hüküm giydiği halde Avukatlarıyla görüştürülmesi, bölücülere cesaret üstüne cesaret veriyordu.
İktidara muhalif Belediyelerin Başkanları çeşitli yolsuzluk iddialarıyla görevden alınıp tutuklanırken, hakkındaki iddialar ve özellikle bölücü örgüte yaptığı yardımlar görmezden gelinen Diyarbakır Belediye Başkanı’nın kılına bile dokunulmaması, bölücülere ayrı bir cesaret veriyordu.
AKP’li Vekillere “yumurta atan” öğrenciler kıyasıya coplanırken, hatta okula giriş çıkışlarında Polisçe üstlerinin aranması için Mahkeme kararı alınırken, kamu mallarına zarar veren ve devlet güçlerine “taş atan” çocuklar için özel af çıkarılması, bu cesareti kat kat artırıyordu.
Bölücüleri azdıran daha başka pek çok neden vardı. Hele, devletten her ay 10’ar bin liralık Milletvekili maaşını alıp da, sadece bölücü örgütün siyasi temsilcisi gibi çalışan ve başka hiçbir iş ve hizmet üretmeyen BDP’li vekillere ne demeliydi?
DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ’NDE,
AĞIZLARDAKİ BAKLA ÇIKARILDI
Geçen ayın başlarında, Diyarbakır’da toplanan “Demokratik Toplum Kongresi”ni unutmadık. Bu Kongrede alınan kararlar ve yapılan açıklamalarla, ağızlardaki bakla artık çıkarıldı. Kürt temsilciler, “Demokratik özerklik” yani ayrı toprak ve bu toprak üzerinde ayrı kullanım, ayrı dil, ayrı vergi sistemi, ayrı askerlik, ayrı para, ayrı Polis gücü, kısaca her konuda “Bölünmek” ve ayrı devlet olmak istiyorlardı. Yani, onlar hayallerindeki Kürdistan’ı istiyorlardı.
Bu açıklamalar, ülkemizin bütünlüğüne sahip çıkan vatandaşlarımız tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Olaya sessiz kalan yandaş medya ise, her zaman olduğu gibi Başbakanın açıklamasını bekledi. Doğrusunu isterseniz, geciken bu açıklamayı ben de merakla bekledim.
Başbakan beklenen açıklamayı, beklenmedik bir biçimde yaptı. Yani, bölücülerin de beklemediği bir biçimde yaptı. “Ülkemizde resmi olan tek dil Türkçedir.” dedikten sonra, “Bu topraklar üzerinde ameliyat yaptırmayız.” Yani “Bölünmeye izin vermeyiz.” diyen Başbakanın bu açıklaması herkesi rahatlatırken, bölücülerde büyük “hayal kırıklığı” yarattı.
Başbakan bu sözleri söylerken, yeniden taviz vermeyi de ihmal etmedi ve şöyle dedi. “Ben, Kürtçülüğü savunmuyorum, ama Türkçülüğü de savunmuyorum.”
Dünyada, “Etnik ayrımcılığa” hemen herkes karşı. Ama, bölücülere karşı kendi milliyetini yadsıyan bir Başbakanı düşünebilmek, biraz zor olmalı.
PKK, VERDİĞİ EYLEMSİZLİK SÖZÜNE ACABA UYACAK MI?
Bilindiği gibi bölücü örgüt, iktidarın isteği üzerine, kimilerine göreyse iktidarla-örgütün yaptığı anlaşmaya göre, 12 Haziran 2011 seçimlerine kadar “Eylemsizlik kararı” almıştı. Yani örgüt, seçimlere kadar hiçbir yerde olay çıkarmayacak ve eylem yapmayacaktı.
Gidişata bakılırsa, böyle bir kararın alındığı ve uygulandığı anlaşılıyor. Ancak, gerek Başbakanın son açıklamaları, gerekse Milli Güvenlik Kurulu’nun son kararından sonra, örgütün eylemsizliği acaba devam edecek mi?
Merkezi Diyarbakır olmak üzere çevre il ve ilçelerdeki bir çok Belediye kuruluşunun adları önce “Kürtçe”ye çevrildi. Tabelalar değiştirildi. Tepki üzerine, levhalar şimdi hem Türkçe, hem de Kürtçe olarak yazıldı.
10 gün önce görülen KCK davasında, sanıklar Kürtçe ifade vermek için inadına ısrar ettiler.
Bütün bunlar, hep bir “Prova” olarak yapılıyor.
Ayrılıkçılar, tıpkı “Mehter Takımı” gibi ilerlemeye devam ediyorlar. Yani iki adım ileri atarken, bir adım geriliyorlar. Ancak bu durum, onların her seferinde “bir adım ileri” gittiklerini gösteriyor. İşte, bütün mesele de burada düğümleniyor.
Biliyorsunuz, Afrika’nın önemli bir ülkesi olan Sudan, bölünme noktasında. ABD, Sudan’ın güney bölgesinin bölünmesinden ve özerkliğinden yana olduğunu açıkladı.
İşte, Türkiye’nin de bu duruma düşebileceği endişesi, beni korkutuyor ve ürkütüyor.
2011 SEÇİMLERİNDEN SONRA NELER OLACAK?
Kimilerine göre, seçim sonrası tahmin yapmak için vakit çok erken görülüyor. Kimileri ise, Başbakan’ın açıklamalarına dayanarak, Anayasa’nın yeniden yazılacağını ve köklü bir değişikliğe uğrayacağını, bu köklü değişiklik yapılırken değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk üç maddesinin bile değiştirileceğini, bölücülerin taleplerinin yeniden ele alınacağını ve verilecek yeni tavizlerle bölücülerin amaçlarına ulaşacağını söylüyorlar.
Avrupa Birliği ülkelerinden ve ABD den büyük destek aldığı anlaşılan bölücülerin, amaçlarına ulaşmasının Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında olacağına artık herkes inanıyor. İnanıyor, ama çok üzülüyorlar.
Bütün bu ihtimaller, AKP nin, 12 Haziran 2011 de yapılacak genel seçimleri yine “tek başına” kazanmasına bağlı.
Eğer bu millet, tekrar oy verirse tabii…