Zaman zaman yazdığım gibi, bugün yine sağlığımız için çok zararlı olan gıdalardan bahsedeceğim. Bulduğunu yiyenler için değil, tabii ki yaşamasını sevenler için!
Değerli okuyucularım; Atalarımız, “Can boğazdan gelir.” diyorlar, ama inananlar, “Yine boğazdan çıktığını” söylüyorlar. İkisi de doğru. Beslenmesi bozuk olanlarla, zararlı gıdalarla beslenenlerin sonlarının iyi olmadığını, daha doğrusu sağlık ve uzun yaşama imkanı bulamadıkları, öteden beri ifade ediliyor.
Bendeniz, sağlık konusunda yapılan ciddi açıklamaları dikkatle izler, ona göre tedbirli olmaya çalışırım. Ancak, bu bozuk düzende çok başarılı olduğumu söyleyemem.
Çünkü, çok kazanma hırsına kapılan gıda üreticileri ve satıcıları, bize neler yedirmiyor ki? Özellikle, işlenmiş ve paketlenmiş gıdalarla, kullanma süresi dolduğu halde yeniden piyasaya sürülenler gıda değil, zehir özelliği taşıyorlar.
BU, NASIL OLUYOR?
Gıda üreticileri, mallarını pazarlarken iki türlü yol seçiyor. Birincisi, özellikle meyve ve sebze türü gıdaları, bozulmasını önlemek için toplandığı anda piyasaya sürüyorlar. Bunda, bir sorun yok. Bekledikçe bozulma istidadında olanları ise, soğukta ya da suda bekleterek bozulmalarını, böylece zarar etmelerini önlüyorlar. Bu uygulamanın sağlığımıza hiçbir zararı olmuyor.
İkinci olarak izledikleri yol ise, işlenmiş gıdaların saklanmasında görülüyor. İşlenmiş gıdaların uzun ömürlü olması ve satılan yerlerden geri dönmemesi için, gıdanın içine bol miktarda koruyucu madde koyuyorlar. İşte, insan sağlığının bozulmasına bu tür ürünler, yani gıdalar sebep oluyor.
Mesela, plastik kaplarda yoğurt satanlar (Endüstriyel yoğurt), ürettikleri yoğurdun içine uzun süre dayanması için koruyucu madde kattıkları gibi, satılmayanların ambalajlarını (kapaklarını değiştirip, yeni son kullanım tarihi yazarak tekrar piyasaya sürüyorlar. İşte, en tehlikeli ve zararlı olanı bu oluyor.
Bu durum, sadece yoğurtta mı var? Sucuk, salam, sosis, pastırma, kavurma ve benzeri bütün et ürünlerinde de aynı uygulama yapılıyor ve zararlı hale gelen ve adeta zehir saçan bu ürünler, halkın tüketimine sunuluyor.
Tatlı üretiminde ise, kimi yerlerde beyaz şeker yerine çok kere Glikoz ve Fruktoz şurubu kullanıldığını da unutmayınız.
EKMEK’DE BİLE HİLE VAR!
Değerli okuyucularım, geçtiğimiz hafta yine bu sütunlarda yayınlanan bir yazımda, kimi fırınlarda ekmeklerin genetiği değiştirilmiş unlardan yapıldığını, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) soya unlarının ekmeklik unlara karıştırıldığını, maliyeti ucuz olan bu unların kimi fırınlarda kullanıldığını belirtmiştim.
İlçemizde, bu zararlı unların kullanıldığına ihtimal vermediğimi, ancak fırınların denetimi ile görevli İlçe Tarım Müdürlüğü’nün bu konuda bir çalışma (denetim) yapıp yapmadığı, yaptı ve yapıyor ise, halka bir açıklamada bulunmadığı anlaşılıyor.
İlçemizin dışındaki bazı fırınlarda da, satılmayan (bayatlamış) ekmeklerin yeniden un ve hamur haline getirilip, ekmek hamurunun içine katıldığını da sıkça duyuyoruz.
Değerli okuyucularım, tükettiğiniz gıdanın markası ve fiyatı ne olursa olsun, sağlığa zararlı yanları varsa, asla tüketmeyiniz.
YOĞURT TEMİNİ VE TÜKETİMİ İÇİN ÇARE
İlçemizin hemen bütün köylerinde, süt üretimi amaçlı hayvancılık yapılıyor. 5 litrelik bir su bidonu ile temin edeceğiniz sütü evinizde mayalayıp, taze ve sağlıklı yoğurt elde edebilir ve bu yoğurdu, içinize sine sine yiyebilirsiniz.
Köylerde, sebze üretimi de yapılıyor. Doğal gübre ile üretim yapan ve bitkisel ilaç kullanmayanları öğrenip, sağlıklı sebze de elde edebilirisiniz.
Öte yandan, evinizin dışında yemek yediğiniz takdirde, yemeklerin nerede ve nasıl üretildiğini de araştırmanız ve sorgulamanız, sağlığınız için çok iyi olur.
Bu zararlı gıdaların en büyük tehlikesinin çeşitli hastalıklarla birlikte, vücutta kanser oluşumuna sebep olmasıdır. Bundan daha büyük tehlike olabilir mi?
O sebeple, bütün bu zararlı gıdalara; HAYIR! HAYIR! HAYIR! |