Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a;
-Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum. demiş.
Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş:
-Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar. O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş,ben de arka sırada seni dinlerim.
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
-Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip. demiş.
Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş:
-Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak.
HUZURUN KIYMETİ
Bir felaketi görmeyen kimse huzurun kıymetini bilemez.
Padişah acemi bir köleyle gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş geminin mihletini tutmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı adam padişahın huzuruna çıktı,
- Müseda buyurursanız ben onu sustururum! dedi. Padişah da:
- Lütfen lütfetmiş olursunuz! dedi.
Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü,
- Bundaki hikmet nedir? diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi:
- Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir. Bir felaket görmeyen kimse huzurun kıymetini bilemez...
HİÇİZ KARDEŞİM HİÇİZ...
Aziz Nesin'e soyadını sorarlar. Şöyle cevap verir:
"1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Herkes kendi soyadını seçtiği için insanların bütün gizlilik aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünya'nın en cimrileri 'eli açık', dünya'nın en korkakları 'yürekli', dünya'nın en tembelleri çalışkan soyadlarını aldılar.
Kendime NESİN soyadını aldım...
Herkes 'NE-SİN' diye çağırdıkça, ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim."
Neyiz ? Hiçiz Kardeşim Hiçiz....
Kaynak: Hikayeler.com
|