|
|||
TİLKİ | |||
Tekin Sönmez | |||
Çevresini gezmek isteyen tilki, bir gün bir köye gitmiş, bir duvara çıkarak, etrafını seyretmeye başlamış.
Oradan geçen köy muhtarı, tilkiyi görünce şaşırmış:
- Aaa, bir tilki!..
Köyün hocası camiye giderken duvardaki tilkiyi görmüş:
- Aaa, tilkiye bak!..
Bakkal da oradan geçerken bağırmış:
- Hay Allah bir tilki!..
Kahvedekiler merak edip dışarı çıkmışlar, onlar da tilkiyi görünce şaşırmışlar:
- Tilkiyi gördünüz mü?
- Vallahi bir tilki bu!..
Kalabalık çoğalıp, sesler uğultuya dönüşünce, ormana kaçan tilki, dişi tilkiye demiş ki:
- Bugün öğle vakti bir köye indim, orada herkes beni tanıyor, ama ben; hiçbirini tanımıyorum!..
SEYYAR UYDUCU
Adamın biri, Lüleburgazda uyduculuk yaparak geçimini sağlıyormuş. Sürekli zam yapan dükkân
sahibine kızan uyducu, malzemelerini bir kamyonete doldurarak, dükkânı boşaltmış. Seyyar
uyduculuğa başlayan adam, kamyonetiyle mahalle aralarında dolaşmaya başlamış. Patetes, soğan
satar gibi uydu alıcısı satan ve çanak kuran uyducu, kamyonetine koyduğu ses sistemiyle de anons
yapıyormuş:
- Uyducu geldi hanım!.. Uyducuuu!..
Yine bir gün böyle mahalle aralarında dolaşıp, anons yaparken, tek katlı bir binada oturan bir kadın
seslenmiş:
- Hey uyducu, kaça satıyorsun uyduları?
Uyducu da yağlı bir müşteri bulmanın sevinciyle cevap vermiş:
- Abla, sudan ucuz be yav!..
- Tek çanak kaça, çift çanak kaça?
- Abla, tek çanak Türksat 150 lira, çift çanak Türksat ve Hotbird 200 lira be yav!..
- İyi o zaman 200 liralıktan olsun.
- Tamam abla, malzemeleri hemen alıp geliyorum be yav!..
- Tamam.
Beş dakika sonra kapının zili çalmış, kadın sormuş:
- Kim o?
Gelen uyducu cevap vermiş:
- Benim abla, uyducu be yav!..
Kadın yolu göstermiş, bizim uyducu da çatıya çıkmış. Aradan on dakika ya geçmiş ya geçmemiş, evde
temizlik yapan kadın, "Küüüttt!.." diye bir ses duymuş, ama aldırmayıp işine devam etmiş. Bir dakika
sonra kapının zili çalmış. Kadın sormuş:
- Kim o?
- Benim abla be yav!..
Kapıyı açan kadın, karşısında uyducuyu görünce, şaşkınlıkla sormuş:
- Yahu sen biraz önce çatıya çıkmamış mıydın?
- Çıkmıştım be yav!..
- Peki, ne arıyorsun aşağıda?
- Düştüm abla, düştüm be yav!..
GÜL YAPRAĞI
Eski zamanlarda bir felsefe okulu, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün okulun kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel
buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı. Kapıyı açan kişi, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra
sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, okula girmek ve burada kalmak istiyordu. Kapıyı açan kişi
bir süre kayboldu.
Sonra elinde ağzına kadar su ile dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı
kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
Yabancı, okulun bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül
yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
Kapıyı açan kişi saygıyla eğildi ve yabancıyı içeri aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.
|
|||
Etiketler: TİLKİ, , |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.