Bir minare inşaatında iskele çökünce, insaat ustası yukarıda mahsur kalmış. Ustayı kurtarmaya çalışanlar, uzun bir merdiven bulamamışlar. Yeniden iskeleyi kurmak da çok zaman alacak gibi gözüküyormuş. Minare ustası yukarıda saatlerdir aç susuz beklemekten yorgun düşmüş ve pek dayanacak hâli de kalmamış. Oradan geçmekte olan Temel, aşağıda bekleşen kalabalığı görünce, olanları merak edip yanaşmış ve durumu öğrenince büyük bir kararlılık ve ciddiyetle hemen uzun bir halat getirmelerini istemiş. Ardından temin edilen halatın ucuna bir ağırlık bağlayan Temel, kuvvetlice sallayarak ustanın olduğu yere kadar fırlatmayı başarmış. Çevredekiler ise bir halat ile tepede mahsur kalan ustayı nasıl kurtaracak diye Temel'i meraklı bakışlarla izliyorlarmış. Usta, halatı yakaladıktan sonra Temel kendinden emin bir şekilde aşağıdan bağırmış:
- Usta, halatı sıkıca tut, sakın ha bırakma!
Çaresiz yardım bekleyen minare ustası nasıl kurtulacağını henüz anlayamamış, ama yine de doğan bu kurtulma ümidiyle halata sıkıca yapışmış ve aşağıya bağırmış:
- Tamam, sıkıca tuttum!
Ardından Temel, halatı olanca kuvvetiyle çekmiş, zavallı minare ustası da aşağı düşüp oracıkta parçalanıp ölüvermiş. Olayın dehşetini gören halk, hemen Temel'e çıkışmış:
- Ula Temel, ne yaptın, adamcağızı pisi pisine öldürdün?
Olanlara herkesten çok daha fazla şaşıran Temel ise kafasını kaşıyarak hemen şu savunmayı yapmış:
- Uy, ula daha geçen gün aynı yöntemle kuyuya düşen bir adamı kurtarmıştık da, vallahi burnu bile kanamamıştı!..
MAHKEMEYE HAZIRIM
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
III. Selim Han gayet cesur, silahşörlükte de hüner sahibi bir kimseydi. Zaman zaman tebdil-i kıyafet ederek halkın arasına karışır, istek ve şikayetlerini öğrenirdi. Bir gün tersane kahyası kıyafetiyle akşam vakti Sultanahmed civarına çıktı. Maiyetindekiler de kalyoncu neferi gibi giyinmişlerdi. Sultanahmed Camiinden aşağı Sokollu Mehmed Paşa yokuşundaki tenha yerlerden aşağı inerlerken bir kadın feryadı işittiler. Hemen oraya yöneldiler. Yeniçeri tulumbacılarından bir zorba, bir kadının yolunu çevirmiş;-
Yürü benimle! Diye zorluyordu.
Kadın da;
-Kardeşim! Ben ehl-i namus bir kadınım. Evim Küçükayasofya’da. Çocuğum hasta. Eczaneden ilaç aldım. İşte elimde. Evime dönüyorum. Bana ilişme. Mahalleme gel sor... diye feryad ediyordu.
Tulumbacı ise sarhoş, gözü kararmış, küfürler savurarak bıçağını çekmiş, tehdide başladı. Kadın, o anda oraya yetişen, kalyoncu kıyafetindeki padişah ve maiyetini farketti ve onlara:
-Aman kaptan ve kalyoncu din kardeşlerim!... beni bu herifin elinden halas edin diye yalvarmaya başladı.
Bunun üzerine tulumbacı işi daha da azıttı ve yatağanına el atıp padişahın üzerine yürüdü. Fakat silahını henüz yarısına kadar çıkarmağa bile vakit bulamadan, Sultan Selim kılıcını çekerek adamı belinden ikiye böldü. Ertesi gün de Babıâlî’ye şu tezkereyi gönderdi:
“Sokollu Mehmed Paşa yokuşunda maktul olan tulumbacıyı ben öldürdüm. Veresesi var ise şer’an mahkemeye hazırım”
GİZLİSİ - AÇIĞI
Bir kıtlık zamanında Hoca'yı çarşıda ekmek yiyerek giderken görenler :
- "Hoca efendi, herkesin gözü önünde böyle ekmek yemek ayıp değil midir?" demişler.
- "Komşusu açken bol bol tıkınmanın gizlisi ayıp olmazsa açıkta yapılanı ne diye ayıp olsun" demiş Hoca, " Komşusu açken tok yatmak, ya her zaman , her yerde ayıptır, ya da hiç ayıp değildir."
KURŞUNSUZ BENZİN
Temel, arabasıyla giderken benzini bitmiş. Bari benzinciye kadar idare etsin diye, arabanın benzin deposuna işemeye başlamış. Yoldan geçen biri, Temel'i bu halde görünce, merak etmiş ve sormuş:
- Senin bu yaptığın normal mi?
Temel cevap vermiş:
- Hayır, kurşunsuz!..
|