Kadının biri bir doktor ile çıkıyormuş. Kadın bir süre sonra hamile kalınca, ne yapacaklarını bilememişler. Dokuz ay sonra, kadın tam da doğum yapacakken, hastaneye prostatından şikayet eden bir papaz gelmiş. Bebekten kurtulmak isteyen doktor, sevdiği kadına demiş ki:
- Ne yapacağımızı biliyorum. Papazı ameliyat ettikten sonra, bebeği ona vereceğim ve bunun bir mucize olduğunu söyleyeceğim ona.
Kadın sormuş:
- Peki, papaz buna inanacak mı?
- İster inansın, ister inanmasın, yine de denemeye değer.
Doktor doğumu yaptırdıktan sonra papazın ameliyatına girmiş. Tam ameliyat biterken, doktor bağırmış:
- Aman Allahım, buna inanmayacaksınız.
Doktorun bağırmasıyla ayılan papaz sormuş:
- Ne, ne oldu?
- Bir çocuğunuz oldu.
- Ama bu imkansız.
Doktor ısrar etmiş:
- Doğumu şimdi ben yaptırdım. Bu bir mucize, bakın; işte bebeğiniz!..
Aradan 15 sene geçmiş. Papaz bir gün oğlunu çağırmış:
- Gel bakayım oğlum.
Çocuk gelmiş, papazın yanına oturmuş. Papaz demiş ki:
- Bak oğlum, sana gerçekleri söylemenin zamanı geldi. Sana bir şey söyleyeceğim; ben senin baban değilim.
Oğlu şaşkınlıkla söylenmiş:
- Ne demek "Ben senin baban değilim." Hiç öyle şey olur mu baba?
Papaz utana sıkıla cevap vermiş:
- Oğlum, ben senin annenim, senin baban kardinal hazretleri!..
MOZART
Bir Türk Amerikaya gezmeye gitmiş. Sokakta dolaşırken tuvaleti gelmiş. Koştura koştura umumi bir tuvalet bulmuş. Kendini bir an önce içeri atmak istemiş, ama kapıdaki adam 25 cent istemiş. Bizimki sıkışa sıkışa 25 centi verip, içeri dalmış. "Zart, zurt!" sesleri ile ihtiyacını giderirken, yan taraftan bir ses duyulmuş:
- Yavaş be adam!..
Meğer yanda da bir Türk varmış. Bizimki işini bitirip dışarı çıktıktan sonra yandakiyle karşılaşınca, lafı yapıştırmış:
- Be adam, 25 cente Mozart mı dinleyeceğini sanıyordun?
AKİBET GÖRÜRSÜN HELE FERHAT
Bu Bir Osmanlı Hikayesi
Evliyaullah'a pek yüksek bir hürmet ve bağlılık gösteren Yavuz Sultan Selim Han'ın kendisi de hiç şüphesiz babası gibi Allah'ın has kulu idi. o'nun, Allah'a kurbiyetinden dolayı keramet nev'inden pek çok davranışlar ortaya koyduğu tarihi gerçekler arasındadır. Şöyle ki:
Yavuz, bir gün divandan içeri hiddetli bir şekilde girmişti. Elbisesini dahi değiştirtirmeden bir müddet odada dolandı ve kendisini kızdıran şeyi mırıldanıp durdu. Meğer Ferhat Paşa'nın İskender Çelebi'yi olur olmaz koruyup kayırmasından gazaplanmıştı. Çünkü aralarındaki dostluktan başka şeyler de sezinlemişti. Sonunda yüksek sesle şu sözleri sarfetti:
- Akibet görürsün hele Ferhat! Sen şimdi İskender'i koruyup duruyorsun, ama bu korumaktan ne fayda çıkacağını inşeallah birbirinize karşı asıldığınız zaman görürsünüz!..
Gerçekten de aradan seneler geçti ve Kanuni Sultan Süleyman devrinde bu iki şahıs, Selim Han'ın geleceği görmüşçesine dediği gibi işledikleri cürümlerden dolayı karşı karşıya asıldılar.
AKLIMA GİRSİN DİYE
Temel, yarın ki sınav için kopya hazırlıyordu. Babası sordu:
“Bu nasil yazi ula böyle, karinca cibi?”
Ne yapsın Temel, kopya hazırlıyorum diyemez ki. Önce heyecanlandı korktu. Sonra:
“Büyük yazarsam aklimda kalmiyii, küçük yazayrum ki, aklıma cirsun da”
|