Olay Osmanlı zamanında geçiyor. Gençliğinde din bilgisi alamamış, cahil fakat iyi niyetli bir kişi, hayli yaşlandıktan sonra, durumundan pişman olmuş ve din dersi almak istemiş. Bir caminin imamı ona din dersi vermeyi kabul etmiş. Adam 40 yaşından sonra başlamış sıfırdan öğrenmeye. Ama daha ilk günlerde Subaşının dikkatini çekmiş. Subaşı şehrin emniyet ve huzurundan sorumlu ya. Osmanlı
Devleti zamanında bunlar sokakları kontrol eder, şüpheli gördükleri insanları sorguya çekerlermiş.
Köyden yeni gelmiş, henüz şehre alışamamış bu garip adam da dikkati çekmiş ve yakalanmış. Subaşının huzuruna çıkınca da büsbütün şaşırıp abuk sabuk konuşmaya başlamış. Subaşı hiddetle çıkışmış adama:
- Sen Müslüman mısın?
Adam şaşkınlık ve korku içinde, biraz da bu işin sonunu düşünerek aklı dağınık bir halde cevap vermiş:
- Müslümanım!..
Subaşı bağırmış:
- Müslümanım olur mu? "Müslümanım elhamdülillah." diyeceksin be adam! Müslüman olduğundan dolayı Allaha şükretmek yok mu?
Subaşı, "Adam bu kadar basit bir şeyi dahi bilmiyor, var bunda bir bit yeniği?" diye şüphelenmiş:
- Madem Müslümanım diyorsun. Söyle bakalım İslâmın şartı kaçtır?
Adam, korkudan ne yapacağını şaşırarak cevap vermiş:
- Kırktır efendim!..
Subaşının hiddeti son haddine çıkmış ve adamlarına emir vermiş:
- Bu adam galiba bizi aldatıyor. Müslümanım dedi ama, daha onun şartının kaç olduğunu bile bilmiyor.
Yatırın falakaya!..
Adamı falakaya yatırmışlar. Yer misin, yemez misin? Bir güzel dövmüşler. Kalktığında ayaklarının üzerine basacak hali yokmuş. Şiddetli bir acıyla kıvranarak ve topallayarak, iki gözü iki çeşme ders almaya başladığı camiyi bulmuş. Hoca onu perişan vaziyette görünce sormuş:
- Bu ne hâl?
Adam da ağlaya ağlaya başına gelenleri anlatmaya başlamış:
- Ah hocam!.. İslâmın şartını sordular!..
- Sen ne cevap verdin?
- "Kırktır" dedim hocam.
Hoca üzgün üzgün söylenmiş:
- Beştir deseydin keşke.
- Aman hocam!.. Hiç beş der miyim? Ben kırk dediğim halde; bu kadar dövdüler. Allah korusun, beş deseydim; öldürürlerdi herhalde!..
ÖKÜZ
O kadar salak bir çocukmuş ki; hiçbir işi beceremiyormuş. Babası çocuğa ne iş bulduysa, hepsini eline
yüzüne bulaştırmış ve berbat etmiş. En sonunda babası bir sosis fabrikası kurmuş, çocuğu fabrikadaki
büyük bir kıyma makinesinin başına götürmüs ve şöyle demiş:
- Bak oğlum, buradan öküzü yolluyorsun, diğer taraftan sosis olarak çıkıyor, anladın mı?
Çocuk babasının yüzüne salak salak bakmış ve sormuş:
- Peki baba, diğer taraftan sosis koysak; buradan öküz olarak çıkar mı?
Salak çocuğun sorusuna çok kızan baba, şu yanıtı vermiş:
- Ne yazık ki o teknoloji bir tek ananda var oğlum!.. Bir sosis koydum; senin gibi bir öküz çıktı!..
VESİKALIK
İş arayanTemel, bir fabrikaya başvurmuş, fabrika da 12 adet vesikalık fotoğraf istemiş. Cebinde parası olmadığı için kara kara düşünmeye başlayan Temel, kendi kendine söylenmiş:
- Ula ben vesikalık fotoğrafı nasıl çektireceğim şimdi?
Kahvehanede gördüğü İdris'in yanına giden Temel, derdini söylemiş. İdris demiş ki:
- Üzülme ula Temel, geniş bir arazide bir çukur kazarız, sen sadece vesikalık kısmın gözükecek şekilde çukura girersin, ben de senin resmini çekerim.
- Tamam ula İdris.
Yer ve zamanı ayarlamışlar. Buluşma yerine erkenden giden Temel, 12 tane çukur kazmış. Biraz sonra buluşma yerine gelen İdris, şaşkınlıkla sormuş:
- Ula Temel, niye 12 tane çukur kazdın ki?
- Ula İdris, hiç kafan çalışmıyor!.. Fabrika 12 adet vesikalık fotoğraf istediği için 12 adet çukur kazdım.
- Ula Temel, asıl senin kafan hiç çalışmıyor!.. Ben zaten 12 tane fotoğraf makinesi getirmiştim!..
|